I. Kısım: Fiziksel Belirtiler ve Nedenleri.
Beyinde yer alan kaygı mekanizması: Anksiyete, beyin sapındaki çekirdekler, limbik sistem, prefrontal korteks ve serebellum arasındaki etkileşimin bir sonucudur.Her insanın beyninin arka tarafında enseye yakın kısımda kaygı mekanizması vardır. Anksiyöz olmayan insanlarda bu mekanizma doğal işleyişini yerine getirirken, anksiyözlerde ise bu mekanizma doğal işleyişinden sapmıştır. Aşağıda sayacağım fiziksel belirtilerin nedenleri bu sapmanın sonucu ortaya çıkmış nedenlerdir.
Dopamin ve Adrenalin: Kaygı dediğimiz şey duygusal bir duyumdur. Bu duyumu bize hissettiren şey iki hormondur. Biri dopamin diğeri adrenalin. Anksiyete ve fobiklerde bu hormon salınımı normal insanlara göre 10 kat daha fazlaya kadar çıkabiliyor. Bu doğrultuda yaşanan kaygı daha yoğun ve daha güçlü oluyor. Kaygıya dair ne hissediliyorsa, bacaklarda güçsüzlük, ense bölgesinde ağrı, bedensel titreme, yüz solması ve kızarması sebebi bu yoğun hormon salınımıdır.
Zihinsel ve duygusal kargaşa: Anksiyete ve fobinin yoğun yaşandığı zamanlarda bilinç ve duygular kontrol edilemez hale gelir. Örn: sosyal fobik anksiyete yaşadığı sosyal ortamda nasıl davranacağını ve ne yapacağını bilemez. İşte bu "ne yapacağını bilememe" durumu anksiyetenin ortaya çıkardığı bir durumdur. Yoğun kaygı sırasında zihni toparlama ve duyguları kontrol etme imkansız gibi bir şeydir. Zihnini toparlayamayan anksiyözler yaşadığı kaygının yanında ne yapacağını bilememenin ayrı bir kaygısını da yaşarlar. Bu durum anksiyeteyi daha güçlü yaşanır hale getirir.
Alışamama: Anksiyeteyi yaşamayan insan yoktur. Ders anlatırken tahtaya çıkıldığında ve ya toplum içinde ilk defa bir performans sergilendiğinde her insan yüksek düzeyde kaygı yaşar. Fakat anksiyöz olmayan insanlar bir süre sonra duruma alışır ve kaygısını yatıştırır. Anksiyözlerde bu durum yoktur. Ne kadar süre geçerse geçsin duruma alışmada ciddi zorluk yaşarlar ya da alışamazlar.
Gündüz düşleri: Yoğun duygular yaşanılıyorsa eğer, bu yoğun duyguyu yaşatan şey gerçek yaşantılar değildir. Çünkü gerçek yaşantılarda (istisnai durumlar hariç, ölüm, deprem, kaza, savaş) makul ölçüler söz konusudur. Bu ölçüler aşılmışsa eğer devreye kurgulama süreci girmiştir. Anksiyözler genelde kendi içine dönük insanlardır. Hayatın içinde var olmak yerine kendi iç dünyalarına çekilirler. Kendi iç dünyalarında düşsel bir dünya oluştururlar. Bu düşler genelde korku içerir. Sosyal fobik bireyler kendi zihinlerinde kurguladığı düşler ile korkularını daha da yoğunlaştırırlar.
Ortada yoğun duygu varsa, düşsel süreçler kesinlikle vardır.
Beyinde yer alan kaygı mekanizması: Anksiyete, beyin sapındaki çekirdekler, limbik sistem, prefrontal korteks ve serebellum arasındaki etkileşimin bir sonucudur.Her insanın beyninin arka tarafında enseye yakın kısımda kaygı mekanizması vardır. Anksiyöz olmayan insanlarda bu mekanizma doğal işleyişini yerine getirirken, anksiyözlerde ise bu mekanizma doğal işleyişinden sapmıştır. Aşağıda sayacağım fiziksel belirtilerin nedenleri bu sapmanın sonucu ortaya çıkmış nedenlerdir.
Dopamin ve Adrenalin: Kaygı dediğimiz şey duygusal bir duyumdur. Bu duyumu bize hissettiren şey iki hormondur. Biri dopamin diğeri adrenalin. Anksiyete ve fobiklerde bu hormon salınımı normal insanlara göre 10 kat daha fazlaya kadar çıkabiliyor. Bu doğrultuda yaşanan kaygı daha yoğun ve daha güçlü oluyor. Kaygıya dair ne hissediliyorsa, bacaklarda güçsüzlük, ense bölgesinde ağrı, bedensel titreme, yüz solması ve kızarması sebebi bu yoğun hormon salınımıdır.
Zihinsel ve duygusal kargaşa: Anksiyete ve fobinin yoğun yaşandığı zamanlarda bilinç ve duygular kontrol edilemez hale gelir. Örn: sosyal fobik anksiyete yaşadığı sosyal ortamda nasıl davranacağını ve ne yapacağını bilemez. İşte bu "ne yapacağını bilememe" durumu anksiyetenin ortaya çıkardığı bir durumdur. Yoğun kaygı sırasında zihni toparlama ve duyguları kontrol etme imkansız gibi bir şeydir. Zihnini toparlayamayan anksiyözler yaşadığı kaygının yanında ne yapacağını bilememenin ayrı bir kaygısını da yaşarlar. Bu durum anksiyeteyi daha güçlü yaşanır hale getirir.
Alışamama: Anksiyeteyi yaşamayan insan yoktur. Ders anlatırken tahtaya çıkıldığında ve ya toplum içinde ilk defa bir performans sergilendiğinde her insan yüksek düzeyde kaygı yaşar. Fakat anksiyöz olmayan insanlar bir süre sonra duruma alışır ve kaygısını yatıştırır. Anksiyözlerde bu durum yoktur. Ne kadar süre geçerse geçsin duruma alışmada ciddi zorluk yaşarlar ya da alışamazlar.
Gündüz düşleri: Yoğun duygular yaşanılıyorsa eğer, bu yoğun duyguyu yaşatan şey gerçek yaşantılar değildir. Çünkü gerçek yaşantılarda (istisnai durumlar hariç, ölüm, deprem, kaza, savaş) makul ölçüler söz konusudur. Bu ölçüler aşılmışsa eğer devreye kurgulama süreci girmiştir. Anksiyözler genelde kendi içine dönük insanlardır. Hayatın içinde var olmak yerine kendi iç dünyalarına çekilirler. Kendi iç dünyalarında düşsel bir dünya oluştururlar. Bu düşler genelde korku içerir. Sosyal fobik bireyler kendi zihinlerinde kurguladığı düşler ile korkularını daha da yoğunlaştırırlar.
Ortada yoğun duygu varsa, düşsel süreçler kesinlikle vardır.
Yorum