Acil servisteyim... Mesleğe yeni başlamanın heyecan ve zevkini yaşıyor, "Doktor Bey" hitabına alışmaya çalışıyordum... Her büyük hastanenin acil servisinde olduğu gibi, burada da nöbet hareketli geçiyordu... Tecrübeli uzman hekimlerin yanında bana fazla iş düşmediği için, ben sadece olup-bitenleri izliyor ve tecrübe edinmeye çalışıyordum... Gecenin saat ikisiydi. İki bayan, kollarında tuttukları 19 yaşlarında bir delikanlıyı hastaneye getirirken, arkalarından gelen bir adam da soluk soluğa; "Oğlumu kurtarın!Yavrumu kurtarın!" diye bağırıyordu... Hemşireler gelenleri karşılarken, ben de nöbetçi doktorun yanında dikiliyordum... Adam, konuşmaya devam ediyordu;"Doktor bey, oğlum intihar etmek için ilaç içmiş... Annesi fark edince hemen getirdik..." Doktor; "Aldığı ilaçlar yanınızda mı?" diye sorunca, adam, ceketinin ceplerinden hap kutularını çıkarıp doktora verdi ve; "İşte bu ilaçlardan bol miktarda içmiş" diye ekledi... Doktor'un; "Ne zaman içtiğini biliyor musunuz?" sorusuna adam; "İki saat kadar olmuş" cevabını verdi... Doktor hap kutularını bir süre inceledikten sonra, bir delikanlıya, bir de hap kutularına baktı... Kafasını sağa sola sallayıp; "Yazık! Çok yazık!" dedi... Aile, endişe ve merak içinde, doktorun bir şeyler söylemesini bekliyor, ama doktordan bir ses çıkmıyordu... Sessizliği baba bozdu; "Ne yapacağız doktor bey?" Doktorun yüzü gerginleşti... Bakışlarını ümitsizce kaldırdı... Başını sağa sola salladı... Elleriyle de çaresizlik işareti yaptı... Ağzından dökülen son sözler,
hasta ve yakınları için kurşun gibiydi; "Çok üzgünüm! Yapılacak bir şey yok... Çok geç kalmışsınız!" Aile fertlerinin beti-benzi atmıştı... Delikanlının yüzü korkuyla gerilmişti... Annesi ve kardeşinin desteği ile ayakta zor duran delikanlı, birden doğrulup, dikkatlice doktora baktı... Doktorun ifadelerindeki keskinliği ve yüzündeki ciddiyeti görünce sarsıldı... Dizlerinin bağı çözülmüşçesine kendini yere bıraktı... Aile fertlerinin ayakta duracak halleri kalmamış olacak ki, her biri bir kenara çöktü... Anne ve baba bir şeyler mırıldanıyorlardı... Bitkin durumdaki baba, son bir ümitle ve yalvarırcasına sordu; "Hiçbir şey yapamaz mıyız?" Doktor, "Hayır, artık çok geç. Bu durumda bir şey yapamayız... Çok az bir zamanı kalmış olmalı... Yine de müşahede altına alalım" dedi... Ben de en az aile kadar şaşırmıştım... Delikanlıdaki ölüm endişesi ve ümitsizlik iliklerine kadar işlemişti... Neler hissettiğini tahmin etmeye çalışıyordum... Ölüme bu kadar yaklaşmış olduğunu bilmek, onun için çok zor bir durum olmalıydı... Geçmişini, arkadaşlarını ve ailesini düşünüyor olmalıydı… Belki de arkasından neler düşünüleceğini, konuşulacağını tahmin etmeye çalışıyordu… Kimbilir, ne kadar çok planı vardı geleceği adına… Diğer taraftan, hayat devam ediyordu... İçeride yatmakta olan bir hastanın yakınları doktora bir şeyler sorarken, sedye ile bir başka hasta daha getiriliyordu... Az ötede, hemşirelerin küçük teybinden bir arabesk parça yükseliyordu; "Batsın bu dünya!" “HAYATLA ÖLÜMÜN İÇ İÇELİĞİ BU GALİBA" diyorum, kendi kendime… Bu arada içeri giren başka bir doktor, kaş-göz işaretiyle ne olduğunu sordu... Doktor bey ayağa kalkıp kesin bir ifadeyle cevap verdi: "İntihar girişimi doktor bey. Çok geç kalınmış maalesef. Durumu ciddi. Yapılacak bir şey kalmamış." Söylenenleri dikkatle dinleyen delikanlıyı ölüm gerçeği ile yüzleşmek perişan etmişti... Pişmanlık duygusu içinde ve titrek bir sesle: "Kurtulmak için her şeyi yapmaya hazırım! Ne olur doktor bey, beni kurtarın! Ölmek istemiyorum!" diye yalvardı... Doktor, pek aldırmadı... Ölüme bu kadar yakın bir kimseyi daha önce hiç görmemiştim... Üstelik çok gençti… Demek, karşımda duran bu canlı beden biraz sonra ölecek, otopsi için açılacak ve rapor tanzim edecektik... Hayat ve ölüm… Genç olmak veya yaşlı olmak… Ölümü anlamak ve hayatı anlamak… Bir sürü düşünce beynimde dolaşıyordu… Doktor oradan uzaklaşırken, ben de peşinden gittim... Biraz acemilik kokan bir tavırla sordum: "Doktor bey, serumla bol mayi verip, bir yandan da idrar söktürücülerle kanını temizleyemez miydik?" Doktor bey bana döndü, gözlerini gözlerime dikti ve: "KARDEŞİM, GÖRÜYORSUN, BURADA AYAKTA ZAR-ZOR DURAN YAŞLILAR BİLE BİRAZ DAHA HAYATTA KALMAK İÇİN MÜCADELE VERİRKEN, BU DELİKANLI DAHA 19 YAŞINDA VE İNTİHARA KALKIŞIYOR… MADEM ÖLMEK İSTİYOR, BIRAKALIM, BİRAZ İSTEĞİ İLE BAŞBAŞA KALSIN… ÖLÜM NE DEMEKMİŞ? YAŞAM NE DEMEKMİŞ? BİRAZ DÜŞÜNSÜN… HAYATIN MÂNÂSINI, NİÇİN YAŞADIĞINI BİRAZ ANLAMAYA ÇALIŞSIN… HAYATIN KIYMETİNİ VE YAŞAMANIN NE KADAR DEĞERLİ OLDUĞUNU ANLASIN… KENDİSİNE VE AİLESİNE NE KADAR ACI ÇEKTİRDİĞİNİ BİRAZ FARKETSİN… BÖYLECE, BUNDAN SONRAKİ HAYATI İÇİN DERSİNİ ALSIN…" dedi. Kısa bir sessizlikten sonra, biraz da muzipçe gülerek: "Yoksa, sen de mi inandın öleceğine?" diye sordu... Şaşkınlık ve sevinç içinde: "Ne yani, delikanlı ölmeyecek mi?" diye sordum... Gülerek, cebinden çıkardığı ilaç kutularını gösterdi... Elindekiler; vitamin hapı, öksürük kesici ve balgam sökücülerdi….
hasta ve yakınları için kurşun gibiydi; "Çok üzgünüm! Yapılacak bir şey yok... Çok geç kalmışsınız!" Aile fertlerinin beti-benzi atmıştı... Delikanlının yüzü korkuyla gerilmişti... Annesi ve kardeşinin desteği ile ayakta zor duran delikanlı, birden doğrulup, dikkatlice doktora baktı... Doktorun ifadelerindeki keskinliği ve yüzündeki ciddiyeti görünce sarsıldı... Dizlerinin bağı çözülmüşçesine kendini yere bıraktı... Aile fertlerinin ayakta duracak halleri kalmamış olacak ki, her biri bir kenara çöktü... Anne ve baba bir şeyler mırıldanıyorlardı... Bitkin durumdaki baba, son bir ümitle ve yalvarırcasına sordu; "Hiçbir şey yapamaz mıyız?" Doktor, "Hayır, artık çok geç. Bu durumda bir şey yapamayız... Çok az bir zamanı kalmış olmalı... Yine de müşahede altına alalım" dedi... Ben de en az aile kadar şaşırmıştım... Delikanlıdaki ölüm endişesi ve ümitsizlik iliklerine kadar işlemişti... Neler hissettiğini tahmin etmeye çalışıyordum... Ölüme bu kadar yaklaşmış olduğunu bilmek, onun için çok zor bir durum olmalıydı... Geçmişini, arkadaşlarını ve ailesini düşünüyor olmalıydı… Belki de arkasından neler düşünüleceğini, konuşulacağını tahmin etmeye çalışıyordu… Kimbilir, ne kadar çok planı vardı geleceği adına… Diğer taraftan, hayat devam ediyordu... İçeride yatmakta olan bir hastanın yakınları doktora bir şeyler sorarken, sedye ile bir başka hasta daha getiriliyordu... Az ötede, hemşirelerin küçük teybinden bir arabesk parça yükseliyordu; "Batsın bu dünya!" “HAYATLA ÖLÜMÜN İÇ İÇELİĞİ BU GALİBA" diyorum, kendi kendime… Bu arada içeri giren başka bir doktor, kaş-göz işaretiyle ne olduğunu sordu... Doktor bey ayağa kalkıp kesin bir ifadeyle cevap verdi: "İntihar girişimi doktor bey. Çok geç kalınmış maalesef. Durumu ciddi. Yapılacak bir şey kalmamış." Söylenenleri dikkatle dinleyen delikanlıyı ölüm gerçeği ile yüzleşmek perişan etmişti... Pişmanlık duygusu içinde ve titrek bir sesle: "Kurtulmak için her şeyi yapmaya hazırım! Ne olur doktor bey, beni kurtarın! Ölmek istemiyorum!" diye yalvardı... Doktor, pek aldırmadı... Ölüme bu kadar yakın bir kimseyi daha önce hiç görmemiştim... Üstelik çok gençti… Demek, karşımda duran bu canlı beden biraz sonra ölecek, otopsi için açılacak ve rapor tanzim edecektik... Hayat ve ölüm… Genç olmak veya yaşlı olmak… Ölümü anlamak ve hayatı anlamak… Bir sürü düşünce beynimde dolaşıyordu… Doktor oradan uzaklaşırken, ben de peşinden gittim... Biraz acemilik kokan bir tavırla sordum: "Doktor bey, serumla bol mayi verip, bir yandan da idrar söktürücülerle kanını temizleyemez miydik?" Doktor bey bana döndü, gözlerini gözlerime dikti ve: "KARDEŞİM, GÖRÜYORSUN, BURADA AYAKTA ZAR-ZOR DURAN YAŞLILAR BİLE BİRAZ DAHA HAYATTA KALMAK İÇİN MÜCADELE VERİRKEN, BU DELİKANLI DAHA 19 YAŞINDA VE İNTİHARA KALKIŞIYOR… MADEM ÖLMEK İSTİYOR, BIRAKALIM, BİRAZ İSTEĞİ İLE BAŞBAŞA KALSIN… ÖLÜM NE DEMEKMİŞ? YAŞAM NE DEMEKMİŞ? BİRAZ DÜŞÜNSÜN… HAYATIN MÂNÂSINI, NİÇİN YAŞADIĞINI BİRAZ ANLAMAYA ÇALIŞSIN… HAYATIN KIYMETİNİ VE YAŞAMANIN NE KADAR DEĞERLİ OLDUĞUNU ANLASIN… KENDİSİNE VE AİLESİNE NE KADAR ACI ÇEKTİRDİĞİNİ BİRAZ FARKETSİN… BÖYLECE, BUNDAN SONRAKİ HAYATI İÇİN DERSİNİ ALSIN…" dedi. Kısa bir sessizlikten sonra, biraz da muzipçe gülerek: "Yoksa, sen de mi inandın öleceğine?" diye sordu... Şaşkınlık ve sevinç içinde: "Ne yani, delikanlı ölmeyecek mi?" diye sordum... Gülerek, cebinden çıkardığı ilaç kutularını gösterdi... Elindekiler; vitamin hapı, öksürük kesici ve balgam sökücülerdi….
Yorum