Duyuru

Collapse
No announcement yet.

sorunların temel kaynağını bulmak neden önemlidir...?

Collapse
X
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Clear All
new posts

  • sorunların temel kaynağını bulmak neden önemlidir...?

    bu soruya birlikte cevap arayalım arkadaşlar.... ben şöyle bir cevap buldum...

    bir sorunun temel kaynağını bulmadan bu kaynaktan doğan yüzeysel sorunlarla uğraşmak ve bu yüzeysel problemleri çözmeye çalışmak pek etkili bir yöntem değildir arkadaşlar.....

    mesela özgüven sorunu yaşayan birey bu sorunun doğurduğu konuşamama sorunuda yaşayabilir.... ana kaynak özgüven eksikliğidir.... kendi yeteneklerine inancı düşüktür.... her ne kadar diksiyon kursları ile konuşma sorununu çözmeye çalışsada ve çözsede özgüven eksikliği içinde devam ettiği sürece bu konuşma problemi zaman zaman ortaya çıkar.... kalıcı bir çözüme ulaşamaz.....

    konuşma problemi gibi daha değişik problemlerin de doğmasına neden olan özgüven eksikliğini gözardı edip bu türev sorunları çözme çabaları hem zaman alıcı hemde kolay başarılır bir iş değildir....

    özgüven problemini çözse bir insan bunun türevi sorunlarının hepsinide birden çözmüş olur....
    bu yüzden sorunların ana kaynağını bulmak ve onu kurutmak yapılacak en akıllıca stratejidir....

    ben sorunların temel kaynağına ulaşarak çözümü yakalamanın daha verimli bir caba olduğunu düşünüyorum arkadaşlar... siz bu konuda ne dersiniz?

  • #2
    panik atakların temel sorunu ölüm korkusu olabilirmi acaba... :roll:

    okb lilerin temel sorunu okb si üzerine yaşadığı temel kaygı olabilir mi... :roll:

    depresyonun temel sorunu kendine ve dünyaya karşı değer bulma olabilir mi... :roll:

    sosyal fobilerin temel sorunu sosyal etkileşime yönelik özgüven eksikliği olabilir mi... :roll:

    Yorum


    • #3
      Orjinal yazı sahibi: therapy25
      panik atakların temel sorunu ölüm korkusu olabilirmi acaba... :roll:

      okb lilerin temel sorunu okb si üzerine yaşadığı temel kaygı olabilir mi... :roll:

      depresyonun temel sorunu kendine ve dünyaya karşı değer bulma olabilir mi... :roll:

      sosyal fobilerin temel sorunu sosyal etkileşime yönelik özgüven eksikliği olabilir mi... :roll:
      terapy25 bunlar sorunun sebebi(temeli) değil sonuçlarıdır. öncelikle sorgulanması gereken bir insan neden kendisisne güvensizlik duyar. çocukluk döneminde meydana gelen olaylar bugünkü yaşam durumumuzun ana sebebini oluşturur. bunun sonucu olarakda devamlı güven problemi yaşarız. bunlardan sadece bir tane olumsuz durumu açıklayayım.

      mesela babamız bize küçükken bir iş öğretecek veya insanlarla ilgili bilgiler verecek. bu sefer olumsuz bir sürü telkin verir "dikkatli ol, öyle yapma böyle yap, sakın yanlış yapma, dökme, öyle yapılmaz böyle yapılır, sen de ne kadar beceriksizsin, neden diğer çocuklar gibi değilsin, insanlara güvenme, bütün insanlar kötüdür, herkes rüşvetçi, hırsız, dedikoducudur gibi". böylece bir sürü telkine maruz kalan çocuk başta etkilenmese de zamanla etkilenmeye ve kendini diğer çocuklardan farklı zannetmeye başlar.birisine kırk sefer deli derseniz sonunda o kişi deli olur misali gibi. bu sefer çocuk ben de bir tuhaflık var diye kendinden şüphelenmeye başlar... özgüvenini yitirmeye başlar. burada babanın koruma duygusuyla yaptığı telkinler, bir anda asosyal bir kişiliğin oluşumunda önemli bir rol oynar.

      Yorum


      • #4
        Orjinal yazı sahibi: mustafatoprak
        Orjinal yazı sahibi: therapy25
        panik atakların temel sorunu ölüm korkusu olabilirmi acaba... :roll:

        okb lilerin temel sorunu okb si üzerine yaşadığı temel kaygı olabilir mi... :roll:

        depresyonun temel sorunu kendine ve dünyaya karşı değer bulma olabilir mi... :roll:

        sosyal fobilerin temel sorunu sosyal etkileşime yönelik özgüven eksikliği olabilir mi... :roll:
        terapy25 bunlar sorunun sebebi(temeli) değil sonuçlarıdır. öncelikle sorgulanması gereken bir insan neden kendisisne güvensizlik duyar. çocukluk döneminde meydana gelen olaylar bugünkü yaşam durumumuzun ana sebebini oluşturur. bunun sonucu olarakda devamlı güven problemi yaşarız. bunlardan sadece bir tane olumsuz durumu açıklayayım.

        mesela babamız bize küçükken bir iş öğretecek veya insanlarla ilgili bilgiler verecek. bu sefer olumsuz bir sürü telkin verir "dikkatli ol, öyle yapma böyle yap, sakın yanlış yapma, dökme, öyle yapılmaz böyle yapılır, sen de ne kadar beceriksizsin, neden diğer çocuklar gibi değilsin, insanlara güvenme, bütün insanlar kötüdür, herkes rüşvetçi, hırsız, dedikoducudur gibi". böylece bir sürü telkine maruz kalan çocuk başta etkilenmese de zamanla etkilenmeye ve kendini diğer çocuklardan farklı zannetmeye başlar.birisine kırk sefer deli derseniz sonunda o kişi deli olur misali gibi. bu sefer çocuk ben de bir tuhaflık var diye kendinden şüphelenmeye başlar... özgüvenini yitirmeye başlar. burada babanın koruma duygusuyla yaptığı telkinler, bir anda asosyal bir kişiliğin oluşumunda önemli bir rol oynar.
        bide şu konuya bak... belki bu konular ana kaynağı olabilir.....

        http://www.psikoloji.gen.tr/modules....wtopic&t=33867

        Yorum


        • #5
          Tabiki sorunların kaynağına yönelmek daha önemlidir..Dağ gibi sorunların oluşmasına yol açan başlangıçtaki küçük bir noktadır..O nokta birbirine eklenen diğer şeylerle büyüdükçe büyür..Hiç bir şey yoktan var olmaz..Sorunlar da öyle..Bu yüzden bu büyük sorunları oluşturan o başlangıç noktasına yönelmek en doğru şey olacaktır..
          Öyle bir düşe daldım bir baktım ki aa sahiden ben

          Yorum


          • #6
            Orjinal yazı sahibi: bonnie
            ben özellikle depresyonun bir tür korunma yöntemi olduğuna inanıyorum. hissizlik, boşluk, tepkisizlik, anlamsızlık...depresyonu yoğun olarak yaşadığım dönemde hissettiğim herşey bir tür "sizlik"ti. ve dış dünyayla ilgili çok fazla gerilim ve acı hissediyordum. herhangi bir kaçışı da yoktu, bu durumda insanı en rahatlatacak şey depresyon oluyor. herşeyi anlamsız bularak, canımı yakan şeyleri de kendime anlamsızlaştırmış oluyorum. dolayısıyla kaynak bence kişinin hayatında kaçınamadığı ve başa çıkamadığı sorunlar olmasıdır. ya da sorunlarla başa çıkabilecek yöntemler geliştirememiştir kendine. (13-14 yaşında nasıl gelişecek zaten :? ) evet tekrar düşündüm en mantıklısı bu geldi. ben kendi adıma konuşursam, yaşamdaki sorunlarla başa çıkacak etkili yöntemler mekanizmalar geliştiremediğim için depresyona sığınıyorum.
            ben de yaşadım aynı şeyleri farklı yollardan neden kurtulmak için çabalıyorum biri bana kötü birşey söylediğinde yada umudum kırıldığında yeniden başlama gücünü nereden buluyorum depresyona girsemde kurtulsam hiç değilse bir bahanem olur

            Yorum


            • #7
              "sizlik"ti. bu sizlik bende yok fazlası ile var herşey depresyon ne güzel bir şey bir şey moralimi bozsun ancak güçsüz kaldığımı hissediyorum oruç tutup aç kalmam lazım belkide lükslerimden arınmam lazım umutsuz olmak hiçbirşey ifade etmiyor beynimdeki bu fırtınanın dinmesini istiyorum

              Yorum


              • #8
                Orjinal yazı sahibi: therapy25
                ihtiyaç nedir onu bir tanımlayalım önce....

                ihtiyaç organizmamızın gereksinim duyduğu ve gidermesi ile organizmanın rahata kavuştuğu karşılanmadığı zaman ise gerilime neden olduğu gereksinimler bütünüdür.....
                ihtiyaç bilişsel bir süreç değil içsel bir duyumdur....

                sosyal fobi konusuna geri dönersek, sosyal fobiler sosyal etkileşim ve iletişime bağlı gereksinimleri nevrotik düzeyde yaşarlar.... bu ihtiyaçlar her insanda vardır.... ama sosyal fobiler bu ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayamazlar.... bu durum yüzünden sosyal etkileşim ve iletişim gereksinimleri sosyal fobililer için nevrotik gereksinimler haline gelir...

                örneğin anlaşılma ihtiyacını her insan içinde yaşar.... normal insanlar bu ihtiyacını karşılarken, sosyal fobili insanlar çoğu zaman karşılayamazlar.... bu yüzden anlaşılma ihtiyacı sosyal fobiler için nevrotik bir ihtiyaçtır...

                sosyal fobiler nelere ihtiyaç duyarlar.... :roll:

                sosyal fobiler yakın çevresi tarafından sosyal kabule gereksinim duyarlar... kabul edilmek sosyal fobiler için ciddi bir gereksinimdir.... kabul edilme ihtiyacını karşılamak sosyal fobiler için zordur... yaşadığı anksiyete ile insanlara etkili bir şekilde yaklaşayamayan sosyal fobili birey bu ihtiyacını doyumlu bir şekilde karşılayamaz.... bu ihtiyacı bu yüzden nevrotik düzeye ulaşır...

                sosyal fobiler başkaları tarafından kusurlu bir imaj ile algılanmamanın gereksinimini yaşarlar.... başkaları tarafından yanlış algılanılmak sosyal fobililer için çok kötü bir durumdur... bu duruma maruz kalınma anksiyeteyi tetikleyici bir durumdur... örnek; dengesiz nasıl davranacağını bilemeyen bir insan diye algılanan ve bunu hisseden sf li yoğun bir anksiyete yaşar.... bu durum sf liler için felaket bir durumdur.... bu ihtiyaçın karşılanması da sosyal etkileşime bağlı gerçekleşir... fakat sf liler bahsettiğim tarzda tehlikeli durumlar nedeni ile sosyal etkileşime giremezler.... bu yüzden de bu ihtiyacını karşılayamazlar.... bu ihtiyaçta anlattığım nedenlerden dolayı sf liler için nevrotik boyuta ulaşır....

                sosyal fobili insanlar ilgi ihtiyacı duyarlar.... ilgilenilmek te her insan için bir gereksinimdir... sosyal etkileşim nedeni ile çoğu insan bu ihtiyacını giderirken sf liler sosyal etkileşime giremedikleri için bu ihtiyacını karşılayamazlar.... durumla uyumlu ve ahengli dönüt verememe kaygısı nedeni ile sosyal etkileşime girememeyen.... girdiği zamanda iletişimin ritmine uygun bir konuma kendini sokamayan sosyal fobili bireylerin bu ilgi ihtiyacını ciddi anlamda tatmin edemeyişleri bu ihtiyacında nevrotik boyuta taşınmasına neden olur... bunun sonucunda da sosyal fobililer aşırı yanlızlık ve yalıtılmışlık duyguları yaşarlar....

                sosyal fobili bireyler güven gereksinimi yaşarlar.... güven sosyal fobililer için güvenli insaların bulunduğu durumlar olarak algılanır... dışarı çıktığı zaman dışlanma yaşamak istemezler.... alaya maruz kalmak istemezler... bu gibi olguların var olduğu bir çevrede bulunmak sosyal fobililer için çok zordur... yanılsamalı algıları yüzünden sosyal fobililer dış ortamları güvensiz olarak algılarlar.... bu yüzden dıuşarı çıkıp ortamlara pek girmezler.... bu gereksinimi de karşılanamayan sosyal fobililer, bu greksinimide nevrotik düzeyde iç dünyalarında yaşarlar....


                sosyal fobili bireyler anlaşılma gereksinimi duyarlar..... davranışları sosyal uyumlu insanların davranışlarından farklı tarzda yapılandığı için bu alışılmış dışı davranışlarının nedenleri çoğu insan tarafından anlaşılamaz..... bu anlaşılamama durumu ile sosyal fobili bireyler uyumlu bir etkileşimin içine giremezler..... sosyal fobilerin alışılmış dışı davranışları yanlış anlaşılma riskini taşır.... ve kimi zamanda yanlış algılanır... bu yanlış anlgılanma durumu sosyal fobilerin istemediği bir şeydir... ve anksiyeteyi tetikleyici etkileri vardır.... bunun yanında sosyal fobili bnireyler kendilerini ifade etmekte zorluk yaşarlar..... bu durumda anlaşılmamaya neden olabilir... bu anlattığım nedenlerden dolayı anlaşılma gereksinimi sosyal fobiler için nevrotik bir ihtiyaçtır....

                sosyal fobili bireyler özgüven gereksinimi duyarlar... kendi sosyal yeteneklerine karşı inançları düşüktür... iletişimi başlatma sorunu yaşarlar, partiler gibi sosyal çevrelerin bulunduğu mekanlara gitmezler.... yakın ilişkilerde oluşan sıcak muhabbete uyum sağlayamazlar... bunlara benzer bir çok sosyal içerikli sorunlu davranışlara sahip olduklarına inandıkları için sosyal etkileşim yönüne bakan özgüveleri çok düşüktür.... özgüven duygusu bir gereksinimdir.... bu gereksinimde gerekli boyutta karşılanmadığı zaman nevrotik ihtiyaç boyutuna ulaşır....

                sosyal fobili bireyler sevilme ve değer görme gereksinimi yaşarlar... insanlar tarafından değerli bulunma... onlar tarafından sevilme ve kabul edilme sosyal fobililerin çok ihtiyaç duyduğu bir gereksinimdir.... yaşadığı anksiyete yüzünden yakın ilişki geliştiremeyen sosyal fobili bireyler çoğunlukla bu gereksinimide karşılayamazlar.... iç dünyalarında ketlenme yaşadıkları için, kendini diğer insanlara net olarak açamadıkları için bu ihtiyaçlarıda nevrotik boyuta ulaşır....

                sosyal fobili bireyler beyenilme gereksinimi duyarlar... değişik nedenlerden dolayı kendini beyenmeyen sosyal fobili bireyler başkaları tarafından beyenilme gereksinimi duyarlar.... başkalarının ınları beyenmesi beyenilecek bir insan olduğunun ıspatı gibi olur.... başkaları tarafından beyenildiği zaman beyenilen biriyim inanışı kalplarine doğar.... sosyal etkileşim içinde fazla olmadıkları için beyenilme gereksinimleri de fazla karşılanmaz bu yüzden bu ihtiyaçta nevrotik düzeyde duyumlanır....

                sosyal fobili bireyler karşı cinsine gereksinim duyarlar.... sosyal yaşam içinde bulunan insanların sevdiği ve kabul gördüğü bir sevgilisi çoğunlukla vardır.... sosyal fobili bireyler karşı cinsle karşılanacak duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için karşı cinse açılamazlar.... bu yüzden eş veya sevgili gereksinimini de nevrotik düzeyde yaşarlar....

                sosyal fobili bireyler sorunsuz davranışlar ve tutumlar geliştirme gereksinimleri duyarlar.... davranışlarında anksiyete nedeni ile tutukluk veya donukluk olabilir.... bu gibi durumlarda sosyal fobili bireyler kendilerini yetersiz hissederler..... tam bir insan olabilmek için sorunsuz davranışlara sahip olma kanısını taşırlar.... kendi davranışlarını sürekli kusurlu olarak algıladıkları için bu gereksinimleride doyuru bir şekilde karşılanmaz.... ve nevrotik boyuta ulaşır......

                ihtiyaçlar uzun süre karşılanmadığı zaman nevrotik gerilime neden olurlar.... nevrotik gerilime ulaşmış her bir ihtiyaç sahibini nevrotik sorunların içine iter.... duygular, düşünceler, inanışlar, davranışlar, insana dair ne varsa hepsi doğal dengesinden sapar.... kişi iç dünyasında tam bir kaosun içine saplanır.... ve patolojik psikoloji semptonları içindedir artık.... iç depremler ve kısır döngülerle dolu bir yaşamın kapısı ona açılmış.... bu yapı kendi kendine besleyen ve geliştiren ve sahibini yok edecek bir potansiyeli içinde barındıran bir yapıdır.... çözüme ulaşmak bu bireylerin en büyük gereksinimidir....
                yukarıda belirtilen görüş sosyal fobi olayında tamamen eksik bir değerlendirilmeye tabiliği ifade eder.

                sosyal fobiyi bir hastalık piramidine benzetecek olursak;

                bir insanın kişiliğinin oluşumunu etkileyen OLAYLAR en alt tabakıyı oluşturur. bu yaşam piramidinin temelidir.

                bundan sonra her bir olayın hayat piramidine yaptığı etki bakımından oluşan ikinci tabaka gelir. bu tabakada her bir olay ayrı ayrı HASTALIKLI DAVRANIŞLAR olarak ortaya çıkar. bu hastalıklı davranışlar, hayatta öğrendiğimiz veya bize öğretilen davranışlardır. hastalıklı davranışlara örnek verecek olursak;

                özgüven eksikliği, sevilme ihtiyacı, mükemmeliyetçilik, hatasızlık, takdir edilme isteği, kendini beğendirme, birşeyleri ispatlamaya çalışma gibi bir sürü isteklerdir.

                en sonunda da OLAYLAR ile HASTALIKLI DAVRANIŞLARın hayatımızda yıllar sonra bir birikinti sonucunda, aniden patlama şeklinde ortaya çıkması ile de SOSYAL FOBİ (canlı, cansız varlıklar korkusu, kaygısı) hastalığı ortaya çıkmaktadır.

                diyelimki bir sosyal fobilinin çok hızlı yemek yeme alışkanlığı var. bu insan sırf toplum içinde kaygılandığı, özgüveni eksik olduğu ya da birisinin kendisini izlediğini zannettiği için mi böyle hızlı yiyor? kesinlikle hayır. geçmişte yaşadığı rekabet ortamının(başka farklı bir nedende olabilir) ilerki yaşlardaki yansımasıdır. çocuk küçük yaşta hızlı yemediği takdirde aç kalacağı şeklinde bir düşünce geliştirmiştir. böylece devamlı hızlı yemek yemektedir. bunun sonucunda da yemek yerken devamlı bir telaşlı hali vardır. ayrıca paylaşma duygusunu yitirdiği için insanlara güven duygusuda azalmıştır.

                böyle bir insanın en sonunda yakalanacağı hastalık sosyal fobi ve kaygı bozukluğudur.

                Yorum


                • #9
                  Re: sorunların temel kaynağını bulmak neden önemlidir...?

                  Orjinal yazı sahibi: therapy25
                  bu yüzden sorunların ana kaynağını bulmak ve onu kurutmak yapılacak en akıllıca stratejidir....
                  Mesela sorunun ana kaynağı aile diyelim,aileyi mi kurutacaz
                  öldü bu kız ; kesik boğazı bir vazo artık , geç gönderilmiş azap çiçeklerine...

                  Yorum


                  • #10
                    Re: sorunların temel kaynağını bulmak neden önemlidir...?

                    Orjinal yazı sahibi: enyax
                    Orjinal yazı sahibi: therapy25
                    bu yüzden sorunların ana kaynağını bulmak ve onu kurutmak yapılacak en akıllıca stratejidir....
                    Mesela sorunun ana kaynağı aile diyelim,aileyi mi kurutacaz


                    Sorunların kaynağı bizim kendi zihin yapımız, olayları algılayış ve yorumlayış tarzımızdır . Buna kısaca biliş deniyor.

                    Mesele dışarıda bir yerde suçlu aramak değil kendi düşünme yapımızı yeniden yapılandırmaktan geçiyor.

                    Yorum


                    • #11
                      Orjinal yazı sahibi: MaLTtTt
                      Tabiki sorunların kaynağına yönelmek daha önemlidir..Dağ gibi sorunların oluşmasına yol açan başlangıçtaki küçük bir noktadır..O nokta birbirine eklenen diğer şeylerle büyüdükçe büyür..Hiç bir şey yoktan var olmaz..Sorunlar da öyle..Bu yüzden bu büyük sorunları oluşturan o başlangıç noktasına yönelmek en doğru şey olacaktır..
                      evet çok güzel özetlemişsin...

                      Yorum


                      • #12
                        Re: sorunların temel kaynağını bulmak neden önemlidir...?

                        Orjinal yazı sahibi: maviyesil
                        Orjinal yazı sahibi: enyax
                        Orjinal yazı sahibi: therapy25
                        bu yüzden sorunların ana kaynağını bulmak ve onu kurutmak yapılacak en akıllıca stratejidir....
                        Mesela sorunun ana kaynağı aile diyelim,aileyi mi kurutacaz


                        Sorunların kaynağı bizim kendi zihin yapımız, olayları algılayış ve yorumlayış tarzımızdır . Buna kısaca biliş deniyor.

                        Mesele dışarıda bir yerde suçlu aramak değil kendi düşünme yapımızı yeniden yapılandırmaktan geçiyor.
                        insanların şimdiye kadar tek yaptıkları çözüm yolu hataları başkasına yüklemek ve kendilerini düze çıkarma isteği, ama insanlar kendi yaptığı hataları başkalarına yüklemek yerine bu hatanın kaynağını kendilerinde aramış olsalardı, sorun diye bişey kalmazdı. dünyadaki bütün olaylar insanların kendilerini suçsuz görüp başkalarını suçlaması yüzünden çıkmamışmıdır. herkes beynindeki düşünceleri önce yargılayıp sonra hayata geçirirse böyle bir sorun olmaz. herkes kendine o kadar güvenirki hatalı olan hep başkasıdır. Bundan dolayı aile sorun değildir aile sadece sorunları yıkabileceğimiz bi kaçış yoludur. bunun gibi bir çok kaçış yolumuz vardır, patron, aile, sevgili v.b. ama hiç bir zaman hatayı kendimizde aramayız.
                        BİRİ BENİ DURDURSUNNNNNN

                        Yorum


                        • #13
                          Orjinal yazı sahibi: bonnie
                          ben özellikle depresyonun bir tür korunma yöntemi olduğuna inanıyorum. hissizlik, boşluk, tepkisizlik, anlamsızlık...depresyonu yoğun olarak yaşadığım dönemde hissettiğim herşey bir tür "sizlik"ti. ve dış dünyayla ilgili çok fazla gerilim ve acı hissediyordum. herhangi bir kaçışı da yoktu, bu durumda insanı en rahatlatacak şey depresyon oluyor. herşeyi anlamsız bularak, canımı yakan şeyleri de kendime anlamsızlaştırmış oluyorum. dolayısıyla kaynak bence kişinin hayatında kaçınamadığı ve başa çıkamadığı sorunlar olmasıdır. ya da sorunlarla başa çıkabilecek yöntemler geliştirememiştir kendine. (13-14 yaşında nasıl gelişecek zaten :? ) evet tekrar düşündüm en mantıklısı bu geldi. ben kendi adıma konuşursam, yaşamdaki sorunlarla başa çıkacak etkili yöntemler mekanizmalar geliştiremediğim için depresyona sığınıyorum.
                          depresyon insanı rahatlatmaz bonnie... depresyon en kötü ruh halidir... :?

                          Yorum


                          • #14
                            Re: sorunların temel kaynağını bulmak neden önemlidir...?

                            Orjinal yazı sahibi: cemsezgin
                            Orjinal yazı sahibi: maviyesil
                            Orjinal yazı sahibi: enyax
                            Orjinal yazı sahibi: therapy25
                            bu yüzden sorunların ana kaynağını bulmak ve onu kurutmak yapılacak en akıllıca stratejidir....
                            Mesela sorunun ana kaynağı aile diyelim,aileyi mi kurutacaz


                            Sorunların kaynağı bizim kendi zihin yapımız, olayları algılayış ve yorumlayış tarzımızdır . Buna kısaca biliş deniyor.

                            Mesele dışarıda bir yerde suçlu aramak değil kendi düşünme yapımızı yeniden yapılandırmaktan geçiyor.
                            insanların şimdiye kadar tek yaptıkları çözüm yolu hataları başkasına yüklemek ve kendilerini düze çıkarma isteği, ama insanlar kendi yaptığı hataları başkalarına yüklemek yerine bu hatanın kaynağını kendilerinde aramış olsalardı, sorun diye bişey kalmazdı. dünyadaki bütün olaylar insanların kendilerini suçsuz görüp başkalarını suçlaması yüzünden çıkmamışmıdır. herkes beynindeki düşünceleri önce yargılayıp sonra hayata geçirirse böyle bir sorun olmaz. herkes kendine o kadar güvenirki hatalı olan hep başkasıdır. Bundan dolayı aile sorun değildir aile sadece sorunları yıkabileceğimiz bi kaçış yoludur. bunun gibi bir çok kaçış yolumuz vardır, patron, aile, sevgili v.b. ama hiç bir zaman hatayı kendimizde aramayız.
                            bende buna benzer birşey yazacaktım tşk ederim cem...

                            Yorum


                            • #15
                              Orjinal yazı sahibi: mustafatoprak
                              yukarıda belirtilen görüş sosyal fobi olayında tamamen eksik bir değerlendirilmeye tabiliği ifade eder.

                              sosyal fobiyi bir hastalık piramidine benzetecek olursak;

                              bir insanın kişiliğinin oluşumunu etkileyen OLAYLAR en alt tabakıyı oluşturur. bu yaşam piramidinin temelidir.

                              bundan sonra her bir olayın hayat piramidine yaptığı etki bakımından oluşan ikinci tabaka gelir. bu tabakada her bir olay ayrı ayrı HASTALIKLI DAVRANIŞLAR olarak ortaya çıkar. bu hastalıklı davranışlar, hayatta öğrendiğimiz veya bize öğretilen davranışlardır. hastalıklı davranışlara örnek verecek olursak;

                              özgüven eksikliği, sevilme ihtiyacı, mükemmeliyetçilik, hatasızlık, takdir edilme isteği, kendini beğendirme, birşeyleri ispatlamaya çalışma gibi bir sürü isteklerdir.

                              en sonunda da OLAYLAR ile HASTALIKLI DAVRANIŞLARın hayatımızda yıllar sonra bir birikinti sonucunda, aniden patlama şeklinde ortaya çıkması ile de SOSYAL FOBİ (canlı, cansız varlıklar korkusu, kaygısı) hastalığı ortaya çıkmaktadır.

                              diyelimki bir sosyal fobilinin çok hızlı yemek yeme alışkanlığı var. bu insan sırf toplum içinde kaygılandığı, özgüveni eksik olduğu ya da birisinin kendisini izlediğini zannettiği için mi böyle hızlı yiyor? kesinlikle hayır. geçmişte yaşadığı rekabet ortamının(başka farklı bir nedende olabilir) ilerki yaşlardaki yansımasıdır. çocuk küçük yaşta hızlı yemediği takdirde aç kalacağı şeklinde bir düşünce geliştirmiştir. böylece devamlı hızlı yemek yemektedir. bunun sonucunda da yemek yerken devamlı bir telaşlı hali vardır. ayrıca paylaşma duygusunu yitirdiği için insanlara güven duygusuda azalmıştır.

                              böyle bir insanın en sonunda yakalanacağı hastalık sosyal fobi ve kaygı bozukluğudur.

                              olaylar evet genelde başlatıcıdır.... hastalıklı davranışlar iç dinamiğin hasta ritmine uyumlu olarak ortaya çıkar..... olaylar ve hastalıklı davranışlarla ilgili kipotezin akla mantıklı geliyor.... ama basit bir şekilde ele almışsın... bu çok kompleks bir konu.... verdiğin son parağraftaki örnek spesifik sf problemi oluşumuna örnektir.... her duruma hitap etmiyor....

                              paylaşımların için tşk ederim mustafa çok güzel paylaşımların.... yazdığım yorumlar yanlış anlaşılmasın sakın... senin dikkatini başka konulara da vermek istiyorum....

                              Yorum

                              İşleniyor...
                              X