Duyuru

Collapse
No announcement yet.

Toplumsal Çöküş

Collapse
X
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Clear All
new posts

  • Toplumsal Çöküş

    birçok normal müzik kanalllarında ve normal kanalllarda alt yazılarda tanışma msjları :
    '' adım murat 24 yaşınadym EVLİ dul farketmez gizliik esastır numaram a.. arayın tanışalım
    Evde yalnuzlıktan sıkılan bayalanlar sıcak bir sohbet için .....
    vb birçok msj var iğrenç ve ne yazıkki bunlar her geçen gün çoğalyor
    size somut bi örnek ve isim vericem...
    güneş gazetesınde bir köşe var,aldatan kadınların hikayeleri...
    bu köşede kadınlar eşlerini aldatmaya teşvik ve özendiriliyor.
    posta gazetesinde de her halinden varoş olduğu belli bir kadın insanları sapık ensest ilşkilere özendiren iğrenç bi köşe yazıyor
    insanlar her cepheden cahiilleştirilmeye çalışışyor
    artık o gazeteleri insanlar elinde gezdirmeye utanıyor
    tv ler keza...
    değişim şart ama herkese görev düşüyor
    Peki sizce ülkemizdeki bu toplumsal çöküşün nedenleri nelerdir arkadaşlar
    :?: :?: ..

  • #2
    Güzel bi konu

    Tabiki bunun birinci sebebi bazı kesimin bunu teşvik etmesi kasıtlı olarak empoze etmesi bunların modermlik olarak gösterilmesi

    sonra zaten gazı alan toplum gerisini getiriyor


    metrosexuel lafını sokmuşlardı hayatımıza

    içki içmeyi modernlik olarak görenler içmeyenleri gerici olarak niteleyenler

    ilkokula giden çocuklar aşık oldum diye etrafta dolanıyor

    kurtlar vadisi ,,deli yürekle milleti mafyalığa özendirdiler

    bugün sevişme sahneleriyle yine bişeyler yapmaya çalışıyolar


    yarın sokağın ortasında ilişkiye giren görürsen şaşırma

    Yorum


    • #3
      valla ne köşe yazısı okuyorum nede öyle programlar yapan şarlatanları izliyorum zaten öyle yazılar ne biliyim bazı insanların doyumsuzluklarından ,kimisinin merakından kaynaklanıyor aklı başında insanlar dakikasını bile ayırmaz
      gelelim aldatan eşlere kimse tv yada benzeri yerden etkilenipte birbirini aldatmaz
      dediğim gibi aklıbaşında olan insan cahilleşemez
      raharsızlık duyuluyorsa öyle gazete okunmayacak o kadar
      insanımızda böyle merak olduktan sonra değişim falan imkansız

      Yorum


      • #4
        "Toplumsal çöküşün trajik örneği"
        Londra- İngiltere'de 13 yaşındaki Alfie Patten'ın baba olmasının yankıları sürerken, gazetelerde Alfie'nin ailesiyle ilgili birbirinden ilginç haberler yer aldı.

        Daily Mail Gazetesi, 13 yaşındaki baba Alfie'nin halen 20'li yaşlarında olan ablasının da, Alfie'nin baba olduğu yaşta doğum yaptığını öne sürdü.

        Diğer bulvar gazeteleri de ailenin trajik yaşam biçimine detaylarıyla yer verdi. Alfie'nin babası Dennis'in de üvey kızının arkadaşı olan 19 yaşında bir genç kızla kaçtığı ve ailesini terk ettiği iddia edildi.

        Alfie'nin 21 yaşındaki ablası Nicole, erkek kardeşinin 15 yaşında bir genç kızı hamile bırakmasının bütün sorumluluğunun, 19 yaşında bir genç kızla kaçan ve kendilerini yüzüstü bırakan babalarında olduğunu savundu. Nicole, babaları Dennis Patten'ın kendilerine tek bir gün bile şefkat göstermediğini ve sahipsiz büyümelerinin bu sonuçlara yol açtığını söyledi.

        13 yaşında baba olan ve kızına Maisie adını veren Alfie'nin ''Bebeğinizi büyütmek için finansal olanaklarınız var mı?'' sorusuna, ''Finansal ne demek?'' yanıtını verdiğine işaret eden İngiliz basını, Alfie'nin 13 yaşında olmasına rağmen 8 yaşında gibi göründüğünü yazdı.

        İngiliz basını, politikacıların tepkilerine de geniş yer verdi.

        Sosyal Adalet Merkezi adlı düşünce kuruluşunun başkanlığını yürüten, Muhafazakar Parti'nin eski başkanlarından Ian Duncan Smith, olayı ''toplumun sosyal çöküşünün trajik bir örneği'' olarak niteledi.

        Kimseyi suçlamak istemediğini, ama gerçeklere işaret etmek zorunda olduğunu belirten Smith, toplumun özellikle bir kesiminin tam anlamıyla çökmekte olduğu uyarısında bulundu.

        Muhafazakar Parti lideri David Cameron ise olayı ''endişe verici'' olarak niteledi ve gazetelerde yer alan fotoğrafları görünce, bugünün İngilteresinde artık çocukların çocuk sahibi olmaya başladığını fark ettiğini anlattı.

        Başbakan Gordon Brown ise olayın detaylarını bilmediğini, ancak hükümet olarak her türlü önlemi almaya çalıştıklarını söyledi.

        Hükümetin çocuklardan sorumlu Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Ed Balls, toplumun son derece çirkin bir örnekle karşı karşıya bulunduğunu ve bu durumun mutlaka çözüme kavuşturulması gerektiğini belirtti.

        Kaynak: Cumhuriyet

        Tarih: 10:15:16 14.02.2009

        Yorum


        • #5
          Şöyle bir düşünün: İçinde yaşadığınız dünyada her türlü iğrençlik adâletsizlik zulüm işkence işgal terör savaş bireysel hırslar gurur ve mücadeleler entrikalar birbirinin kuyusunu kazıp sinsi planlarla elde edilen makamlar oyunlar yalanlar ikiyüzlülükler ahlaki çöküşler hiçlikler olmakta ve yaşanmakta Yaşadığımız her gün ve her an yeni bir olay faklı bir sorunla karşılaşmaktayız Gazetelerdeki sütunlar manşetler; TV ekranındaki haberler görüntüler
          Bugün çocuklarımızın oyuncaklarında bile onların masum bedenlerini zihinlerini ve bilinçlerini etkileyecek olan çok farklı kimyasal maddeler kullanılmakta Çocuklarımıza ve bebeklerimize uzanan bu duyarsızlaştırma hareketi karşısında sâkin bir kafayla kendimize dönelim
          "Sâkin bir kafa" dedim de aklıma geldi; sahi bizim kafalarımız en son ne zaman sakin oldu? Bu önemli bir soru! En son ne zaman kendimizi rahat huzurlu güvenli mutlu istekli coşku ve enerji dolu kendimizle barışık gördük? Kendimizin farkında olmadığımız için kendimizi önemsemediğimiz ve kendi değerimizi bilmediğimiz için oluyor tüm bunlar O halde biz önce kendimize duyarlı olmalıyız
          Kendimize Karşı Nasıl Duyarlı Olalım?
          1- İnsanın hayatını devam ettirebilmesi için ilk başta fizyolojik ihtiyaçlarını karşılıyor olması gerekir Maslow'un ihtiyaç hiyerarşisini baz alsanız da almasanız da bu böyle Bu fizyolojik yani ilk ve en önemli ihtiyaçları karşılarken gereken duyarlılığı gösteriyor muyuz? İlk duyarsızlığımız bu duyarsızlıkla başlıyor işte Buna da "A" diyelim:
          A) Tükettiğimiz gıdaların nasıl nerede kim tarafından hangi şartlar altında üretildiğini hangi katkı maddelerini içerdiğini bilmiyoruz Bunları bilme ya da duyarlılık gösterip araştırma lüksümüz de olmuyor çoğu zaman İşin aslı çok da önemsemiyoruz Duyarsız bir şekilde tüketiyoruz En çok tükettiğimiz olmazsa olmazımız ekmeğimizde bile kanserojen maddeler bulunduğu öne sürülüyor Temel tüketim gıdalarından olan ayçiçeği yağlarında yağlı boyaların kimyasal maddeleri kullanıldığı tespit ediliyor Sera mahsullerinin hemen hepsi hormonlu Genetik yapısı değiştirilmiş gıdalar her yanımızı sarmış durumda Hazır ürünler arasında katkı maddesiz gıda yok denilecek kadar az
          Çayımıza katılan kimyasal boyalar yetmedi şekerimize de kemik tozları kattılar Evet belki bunu hiç duymamıştınız Küp şekerlerde dağılmaması için ve toz şekerlerde beyazlatıcı olarak kemik tozu kullanılıyor Bu kemik tozlarının %20'si Türkiye'de üretiliyor geri kalanı da ithal ediliyor Peki hangi hayvanların kemikleri bunlar? Tek bildiğimiz domuz kemiklerinin yapışkan özellik taşıması yani küp şeker için en ideal olması
          İçinde et olmayan sucuk ve sosisler şeker ve katkı maddeleriyle bala benzetilmiş sahte ballar tekstil boyalarıyla ve paslı demirlerle siyahlaştırılmış zeytinler ve sahte zeytinyağları market raflarını dolduruyor
          Tüm bunların sağlığımızı ne derece etkilediği her geçen gün daha açık olarak ortaya çıkıyor Başta biyolojik yapımız olmak üzere; duygusal ruhsal ve zihinsel yapımız da olumsuz olarak etkileniyor İşte buna bilimsel bir örnek:
          Sodyum Laktat denen kimyasal maddeler panik nöbetleri olan insanlarda nöbeti başlatabilirken normal insanlarda böyle bir nöbeti oluşturamamaktadır Aynı şekilde kafein kokain marihuana ve karbondioksit de panik nöbeti oluşturabilmektedir
          B) Ayakta tüketiyoruz Öyle bir hayat yaşıyoruz ki hep yetişecek bir yerler yapılacak işlerimiz oluyor Erel BLEDA'nın dediği gibi: "20'li yaşlardayken 30'lara kuruyoruz saatin alarmını 30'larımızda 40'lara belki sonra 50'lere" Yanlış şeylere yatırım yaptığımız acı bir gerçek olarak çıkıyor sonra karşımıza… Zira koşturmacalarla geçen bu yoğun hayat temposunda bir şeyi unutuyoruz:
          Kendimizi… Farkında bile olmadan kendimize duyarsızlaşıyoruz Kendimizin farkında olabilmek için ilk başta fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılıyor olmamız gerektiğini izah etmeye çalıştım Şimdi de bu yediklerimizi nasıl nerede ve kimlerle birlikte yediğimize bir göz atalım: Sabah kahvaltısı için vaktimiz olmuyor çoğu zaman Alelacele giyinip çıkıyoruz evimizden Ne eşimizle ne de çocuğumuzla vedalaşıyoruz çıkarken… Zira eşimiz ya uyuyor oluyor ya da çalıştığı işyerine yetişmek için o da koşuşturuyor Hem de öyle bir koşuşturma ki hangi kıyafetin kendini nasıl göstereceğini düşünerek tek tek deneyerek aynanın karşısında makyajını eksiksiz yapıp kendince kusursuz olana dek koşuşturuyor Çocuğumuz ise bakıcıya emanet Onu hiç anlatmayalım… Yaptığımız iş her ne ise kahvaltımızı o işimize göre yolda ya da işyerinde geçiştiriyoruz Sonra öğle yemeği vakti geliyor Lakin işler bitmiyor Hayat devam ediyor Eve gitmeye vakit yok Gitsen de evde yemek yok Eş yok çünkü evde… O halde geriye bir tek seçenek kalıyor: Ayaküstü yiyeceksin… Bu şekilde hazır tüketime alışıyoruz Bir telefonla sipariş veriyor yemeğimiz ayağımıza geliyor bir çırpıda yiyor ve işimize devam ediyoruz Nihayet gün bitiyor güneş batıyor karanlık çöküyor dünyaya İşler yine bitmiyor Üstelik bu işler sözde kendi ailemiz eşimiz çocuğumuz için ve daha iyi bir gelecek için oluyor
          Neden? Bitmeyen İşler Yüzünden!
          Nihayetinde eve geldiğimizde sıcak bir çorba donatılmış bir sofra bulamıyoruz Eşimiz bizden dertli biz eşimizden… Eşimiz haklı olarak şöyle diyor: "Ben de akşama kadar çalıştım Yoruldum Elin ağız kokusunu çektim Ben çalışıyorsam ben yoruluyorsam sen de bana yardım edecek yemeği bir gün de sen yapacaksın
          Sonra yemek kavgası başlıyor Günün acısını yorgunluğunu ötekilerine olan hıncını eşler birbirlerinden alıyor bir yemek yüzünden Bakıyorlar bu iş böyle olmuyor ikisi de çalıştığı için aç kalıyorlar o halde bir güzellik yapalım diyorlar ve romantik bir lokantada baş başa yemeye karar veriyorlar Bu çok harika bir fikir olarak çıkıyor karşılarına Nasıl olsa ikisi de çalışıyor ve ikisi de çalıştığı için aç kalmak istemiyor… Bir gün iki gün iki hafta derken olmuyor her akşam lokantada yemek Uymuyor ikisine de



          Acil yapılması ve bitirilmesi gereken işler bir türlü bitmeyebiliyor Bunun maddi sonucuna da katlanmak zor geliyor ve vazgeçiyorlar Bu kez "Eve kim erken gelirse yemeği o yapacak!" diye anlaşıyorlar Bununla birlikte eve gelmeme daha da geç gelme için gizli bir yarış başlıyor Sonra ne mi oluyor? Ayakta tüketmeye devam ediyoruz Bunun sonucunda kendimizi kaybediyor kendimize duyarsızlaşıyoruz ve birlikte yemek yemenin yerken sohbet etmenin sohbet ederken eşimizin ve çocuklarımızın dertlerini sıkıntılarını problemlerini dinlemenin önemini kaybediyoruz Eşimizin kendi elleriyle bizim için bize özel hazırladığı yemekleri göremiyoruz Bu şekilde onun değerini onun marifetlerini onun bizim için uğraştığını hissedemiyor yaşayamıyor ve yaşatamıyoruz Marifet ve uğraşlara bakış açısı değiştiği için hissedilen duygular da değişmeye başlıyor sonra…



          Aynı sofrada yemek yemekten aynı çorbayı içmekten ve aynı duyguları paylaşmaktan uzaklaştıkça ailemizden aslında kendimizden uzaklaşıyoruz



          1- İnsanın hayatını devam ettirebilmek için yemesi neslini devam ettirebilmek için de evlenmesi ve sağlıklı bir cinsel yaşantısının olması gerekiyor ki duyarlı bir kişiliğe sahip olabilelim Peki bugün bu çağda kaçımız duyarlı bir birliktelik yaşıyoruz eşimizle? Kaçımız huzurlu mutlu güven dolu bir yuvaya sahip? Devam etmeyelim isterseniz! Zira birinci maddede örneklemeye çalıştığım yeme duyarlılığındaki aile modelimizi hatırladığımızda bu tür ailelerin etrafımızda hiç de az olmadığını ve belki de bizlerin de onlardan biri olduğunu göreceğiz İşte bunu gördüğünüz an yani ailenizden eşinizden uzaklaşıp bitmeyen işler yüzünden aynı ortamı eşinizden çok farklı erkek ya da kadınlarla paylaşmaya başladığınız an diyecek bir şey kalmıyor Sonrasındaysa kendi yuvamızda kendi eşimizde bulamadığımız güzellikleri başka yerlerde aramaya başlıyoruz
          2- Her şey fizyolojik ihtiyaçlardan ibaret değil elbet İnsanın mânevi ruhsal ihtiyaçları da vardır Bu ihtiyaçlar fizyolojik ihtiyaçlardan daha önemlidir Şimdi yine kendinize yönelmenizi istiyorum:
          * En son ne zaman ruhunuzun huzur ile dolduğunu gördünüz?
          * Yaptığınız iş her ne ise işinizi bir tarafa bırakıp en son ne zaman kendinize yöneldiniz?
          * Kendinizle baş başa kalıp en son ne zaman şöyle bir tefekkür ettiniz?
          * Yaptığınız çalıştığınız iş sizin hangi yönlerinizi geliştiriyor hangi yönlerinizi köreltiyor hiç düşündünüz mü?
          Akşam eve geldiğinizde her gün aynı yorgunluğu bitkinliği tükenmişliği hissediyor ve başta kendiniz olmak üzere eşinize ve çocuklarınıza gereken zamanı ilgiyi ayıramıyorsanız daha fazla şey söylemeye lüzum kalmıyor
          Yıllar yılı çalışıp didinmenin ev sahibi araba mal-mülk sahibi olmanın ötesinde hiçbir yatırım yapmadıysak bugüne kadar; gerçekten yanlış şeylere yatırım yapmışız demektir Ama bunu ne zaman anlayacağız? Ne zaman kendi ruhumuza dokunan işlere yatırım yapmaya başlayacağız? Bu dünyanın yaşantımızın yaptığımız her şeyin geçici olduğunu ne zaman anlayacağız? 50 yaşından sonra mı? Yoksa daha ileriki yıllarda mı? Belki de ölüm yaklaştığında değil mi?
          3- Üç maddede genişçe izah etmeye çalıştığım bireysel duyarsızlaşmanın doğal bir sonucu olarak bireyden topluma yansıyan bir "Toplumsal Duyarsızlaş(ma)!" görülecektir Bilinç aynı görüntüler karşısında alışmaya ve bu alışma tepkilerin normalleşmesine neden oluyor İlk günlerdeki şehit cenazelerine tepkilerimizle son günlerdeki tepkilerimiz birbirini tutmaz oluyor Sınır ötesi operasyon aslında "Sinir Ötesi"ne yapılıyor
          Duyarsızlaşma tehlikesi karşısında çözüm; sağlam kararlı bilinçli adımlarla hareket ederek ortaya gözle görülür sonuçlar koymak ve tırmanan gerilimi anti duyarlılığı kendi içinde patlamadan söndürmektir Her bir maddedeki örnekleri yaşantıları ve olayları arttırmak mümkün Ama bunu sizlere bırakıyorum Burada bırakmayın bunlarla yetinmeyin Araştırın… Yorumlayın… Düşünün..
          Zaman ayırın kendinize Bu hayat sizin hayatınız! Kendi hayatınız üzerinde oynanan oyunların kurulan tuzakların esiri olmamak için kendinize duyarlı olmalı daha dikkatli ve daha bilinçli olmalısınız ... :!:

          "ALINTIDIR"

          Yorum


          • #6
            Bir arkadaşımın birebir başından geçen bir olayı anlatayım size!
            Biz, başmüdür yardımcısının yanındaydık..okulun öğretmenlerinden biri içeri girdi..tören çıkışı bikaç kişi öğretmeni kenara çekip tartaklamışlar..inanamadım..(bizim zamanımızda yoktu!) ardından yine birkaç öğrenci birbirine girdiği haberi..hayal gücü epey bir geniş olan ben öğretmenlerini savunan öğrencilerle diğer gurup birbirine girdi herhalde diye düşünürken öğreniyorum ki aşiret kavgasıymış sebep..şaka gibi.
            Beni ilk düşündüren anababa oluyor..nasıl çocuk yetiştiriyorlar anlamıyorum..gereksinimlerini karşılayamıyorlarsa niye var ediyorlar..kendilerini yalnız hissetikleri için mi?
            Eğitim gerçekten çok çok önemli.Sadece okulda verilen eğitimden kesinlikle bahsetmiyorum.Tabiki öğretmen ya da idareciler bazen kendilerine yakışmicak bir hareketi yapabiliyorlar ama cezasını kendimiz veremeyiz.Öyle olmuş olsaydı kafamızı bozan her insanı dövmemiz gerekirdi.Tabi bizide döven çıkardı böyle olunca.
            Çözümü hiç basit değil.Çok özveri gerektiriyor.Ama değer. :!:
            umutla yaşayan müzik olmadan da dans eder

            Yorum


            • #7
              "Ahlak konusunda inandığım ilke şudur; bir şeyi yaptıktan sonra kendini iyi
              hissediyorsan o ahlakidir; eğer kendini kötü hissediyorsan o gayri ahlakidir." :!: :!:
              birde siz tartın!

              Yorum


              • #8
                Orjinal yazı sahibi: karyoka
                Bir arkadaşımın birebir başından geçen bir olayı anlatayım size!
                Biz, başmüdür yardımcısının yanındaydık..okulun öğretmenlerinden biri içeri girdi..tören çıkışı bikaç kişi öğretmeni kenara çekip tartaklamışlar..inanamadım..(bizim zamanımızda yoktu!) ardından yine birkaç öğrenci birbirine girdiği haberi..hayal gücü epey bir geniş olan ben öğretmenlerini savunan öğrencilerle diğer gurup birbirine girdi herhalde diye düşünürken öğreniyorum ki aşiret kavgasıymış sebep..şaka gibi.
                Beni ilk düşündüren anababa oluyor..nasıl çocuk yetiştiriyorlar anlamıyorum..gereksinimlerini karşılayamıyorlarsa niye var ediyorlar..kendilerini yalnız hissetikleri için mi?
                Eğitim gerçekten çok çok önemli.Sadece okulda verilen eğitimden kesinlikle bahsetmiyorum.Tabiki öğretmen ya da idareciler bazen kendilerine yakışmicak bir hareketi yapabiliyorlar ama cezasını kendimiz veremeyiz.Öyle olmuş olsaydı kafamızı bozan her insanı dövmemiz gerekirdi.Tabi bizide döven çıkardı böyle olunca.
                Çözümü hiç basit değil.Çok özveri gerektiriyor.Ama değer. :!:
                şiddet yanlısı asla değilim çocukluğumda şiddetin anası denelibilecek ortamlarda bulundum en basit örneği daha 8 yaşındayken sınıfta gürültü oldu diye hiç suçum olmadığı halde lanet olası bir öğretmen yüzünden tokat yemiştim ....ve 14 yaşımdayken yine benzer nedenlerden dolayı kalın bir cetvel ile dengesiz bir müdürden dayak yemiştim şımarık bir çocuk değildim çokta başarılıydım saygılıydım vs.. ama bunlar yetmedi kendi kişisel yada psikolojik sorunlarının yada ailevi her neyse üstesinden gelemeyen ezilip büzülen şahıslar eğitim yuvasında çocukları bu şekilde ezmeye çalışıyor valla çocuğum olsun benzer olaylar yaşasın asla müsamma göstermeyeceğim tamam cezasını biz veremeyiz asla böyle bir düşünce taraftarıda değilim peki o ceza hiç verilmiyorsa ne oluyor işte böyle beynimizde kötü bir anı olarak yer alıyor herkes üstüne düşen görevi icra ederse hiç sorun kalmaz

                Yorum


                • #9
                  bizimde din hocamız sınıfta namaz kıldırıyodu sözlüde kılamayan dayak yiyor birde sınıfta kalıyordu :x :x :x
                  birde siz tartın!

                  Yorum


                  • #10
                    ileride bir çocuğum olursa hiç kimseye hiçbirşeye eyvallah demeden hayatını idame ettircek şekilde yetiştireceğim

                    Yorum


                    • #11
                      Orjinal yazı sahibi: BUTU
                      ileride bir çocuğum olursa hiç kimseye hiçbirşeye eyvallah demeden hayatını idame ettircek şekilde yetiştireceğim
                      nasıl olacak o :?: bizedaçıklarmısın :?:

                      Yorum


                      • #12
                        başlık sahibine bu toplumsal duyarlılığından dolayı teşekkür ediyorum.
                        ve şu ayetin bu başlık altında incelenmesini ve hakkında düşünülmesini istiyorum
                        Allahı unutanlar gibi olmayınki Allah onlara kendilerini unutturur.

                        Yorum


                        • #13
                          üzme kendini çok ömrü kalmadı kocamış dünyanın.ama;herkes yanında ne götüreceğine baksın

                          Yorum


                          • #14
                            Orjinal yazı sahibi: potin
                            erkekler yasaları kadınlar ise ahlakı yaratırlar :idea:

                            bu kimin sözü...çok saçma olmuş...

                            Yorum


                            • #15
                              Orjinal yazı sahibi: okb.takinti
                              Orjinal yazı sahibi: potin
                              erkekler yasaları kadınlar ise ahlakı yaratırlar :idea:

                              bu kimin sözü...çok saçma olmuş...
                              kimin olacak kendini tanımlıyor

                              Yorum

                              İşleniyor...
                              X