Duyuru

Collapse
No announcement yet.

Bereketsiz Topraklar...

Collapse
X
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Clear All
new posts

  • #46
    Göz alabildiğine uzanan bir sahilde, irili ufaklı sayısız çakıl taşı vardı. Denizin durgun ve havanın kapalı olduğu zamanlarda, bu taşlardan hiç bir ses duyulmazdı. Sadece martıların çığlıkları ve arada bir uzaktan geçen yolcu gemilerinin sesi yankılanırdı. Ama deniz coşup da dalgalar yükselince, neşeleri gelirdi çakılların. İliklerine kadar ıslanıp titremelerine rağmen, şikayet etmezlerdi durumlarından. Çünkü denizin dalgalarıyla yıkandıklarında, soluk yüzlerine renk gelir ve hava bir de açıksa, üzerlerindeki geçici renkler, güneş ışığından ötürü parlamaya başlardı. İşte bu zamanlarda, çeneleri düşerdi çakılların:

    "Biz gerçekten güzeliz!. diye kasılırlardı. Hem renkliyiz hem parlak."

    Yaptıkları bu kadarda kalmazdı çakılların. Ara sıra kavga da ederlerdi, "sen küçüksün ben büyük" "ben parlağım, sen soluk" gibi laflarla. Kavganın en civcivli anlarında, bir ses duyarlardı çoğu zaman.

    Derinlerden gelen ses:

    "Güzelliğinizle asla övünmeyin!." derdi onlara. "Üstelik o güzellik, başkasına aitse."

    Çakıllar, bu sese kulak vermez ve renklerini kıyaslar dururlardı. Ama o ses tekrar duyulur ve:

    "Renkli olmak hüner değildir!." derdi. "O parlaklık ruhunuzdaysa eğer, renksiz olmak zarar vermez sizlere"

    Çakıllar, kendilerine o güzelliği veren şeyi merak etmedikleri gibi, derinden gelen sese de aldırmazlardı. Gülüp geçerlerdi söylenenlere.

    Çakılların güzellikleriyle övündükleri bir gün, devlere benzeyen makineler girdi o sahillere. Çelik tekerlekleriyle ezdikleri taşları bin parçaya bölerek. Birbirinden gururlu taşlar, o devlerin pençeleriyle savrulup atıldılar bir yana. Dağ gibi yığılan çakıllardan bazıları, bu sefer "biz üsteyiz, siz altta" diye hor gördüler ezilenleri. Çok kısa bir zamanda, sahilin altı üstüne getirildi adeta. Çakıllar, neler olup bittiğini anlamaya çalışırken, adamlardan sevinç çığlıkları yükselmeye başladı:

    "Bulduuuuk!." diye bağırıyorlardı hep bir ağızdan. "Bütün çakıllara bedel olan o taşı bulduk!."

    Çakıllar, bulunan şeyin ne olduğunu merak ettiklerinde, adamların ellerinde renksiz bir taş gördüler. Hepsi dudak bükerek alay etmek üzereyken, o renksiz taş güneş gibi parıldayıp selamladı onları, güneş çoktan batmış olmasına rağmen.

    Parlak taş, bir kenara atılan çakılların şaşkınlığını fark edince:

    "Yıllar boyu sizinle konuşan bendim!." diye gülümsedi. "Sizlerden çok daha aşağılarda ve toprak altında idim. Ama içimdeki ışığı hiç kaybetmedim. Ve o ışığı kimden aldığımı bildiğim için de, gururlanmadım. Bu yüzden de sultalara taç olup başlarda, yüzük olup eller üstünde taşındım asırlardır.”

    Çakıllardan hiç bir cevap gelmedi. Adamlar ise, gece olmasına rağmen, makinelerini başka bir sahile yönlendirdiler. Ay ışığından aldıkları parlaklıkla övünen yassı çakılların bulunduğu karşı sahile....

    Yorum


    • #47
      Paylaşımın için teşekkürler Elifçe...


      Ahvalim durgundur bu aralar
      Patlayan volkanlarım içimde, kendime verir zarar
      Üstünlük ve aşağılık kompleksleri içinde sorar mı sana zaman ?
      Hangisi doğru, hangisi yanlış karar ?
      Prangaları bağlamışlar gövdeme ağırlığından kırılır kemiklerin
      Ezilen her bir düşüncemin bana getirisi yıkık bir hüsran
      Her zaman işe yaramaz elbet tüm bildiklerin.
      Birgün bitersin,
      Birgün tekrar doğarsın.
      Bir güne hasret kalırken,
      Bir gece sabahın gelmesinden korkarsın...
      Alındı elimden tüm duygularım karışıklığım içimde ateş yarası
      Gözlerimin içine dikkatli baktığında farkedersin
      Mutluluk varken bir kısmında, hüzüne bakar diğer yarısı.
      Dikenleri gövdene saplanmış Gül dalından ne kadar memnun olabilirsin ?
      Her bir dikeni çıkardığında sızan inceden kanın sancısı...
      Bir bir çıkardım ruhumun üzerine yapışan nefsi gömleklerimi
      Bir ben kaldım tek başıma ayna karşısında, ruhum vardır beden kayıp.
      Kapılar çalınmadan kırık
      Ayağımda bir çift çarık
      Dertler derman yanında daha bir salık.
      Beden toprak üzerinde, ruh benden gitmiş yağmura hasret bir aşık.
      Yol boyunca sebep sonuç ilişkisi
      İçinden çıkabilenlerin zaferi
      Kalanların ise acılara gömülmüş çelişkisi...
      Yıpranmış gülüşlerime, unutulmuş düşlerime ışık tutmaya güç yok
      Yetmiyor zaman her vaktim bir savaş hali derinden
      Bir ses var ki;
      Bir ses, yık perdeleri kop alemden çık diyor derinden.
      Unutmadan maneviyatı, umursamadan dünyayı salla yerinden...
      Bir Sırrım içime saplanmış, çıkarırsam dışarı kan kaybından giderim
      İçeri de bıraksam ağırlığından yok olup eririm...
      Uzun değil zaman, baharında saklı bir yaz çiçeği
      Kısa bir süre sonra yavaş yavaş solan.
      Dilim döndükçe, içim dışarı döküldükçe devam eder bu dışavurum.
      Ruhaniyetim kasvet,
      Ellerimde bir Buket,
      Kapıda beklemekten vücudum dondu.
      Döndüm yolun sonundan yetmedi gücüm,
      Güvendiğim bir şey, Rahman ve Rahim olan...
      Yazılarımın değeri, hüzünlü notaların keman veya tulum üzerine vurmasıdır.
      Kiminde sakin bir tınıdır, kiminde beyinleri dağıtan protez müzik.
      Tütün içinde iki büklüm, dumanlarımla mutluluk pozu vermekteyim.
      Sırıtılmış hal ile zoraki bir gülüş, ardından bir boşluk ve kısılan gözler.
      Topraktan yaptım hayallerimi yağmur yağdığında yok oldu gitti
      Bilseydim de benim zamanımda yoktu beton,
      Olduğu kadar imkanların verdiği tatminkarlık ruh hali...
      Yık çitlerini, bırak arkanda yetişemeyenleri
      Yık meczup Küheylan !!
      İbreler iflasın eşiğine yakın seyirde devam ederken
      Son kalan gaz ile kopar zincirlerini boynunda izi kalmayacak şekilde.
      Ne geçmişe gömül, ne de gelecek için korku dolu bekleyiş besleme Küheylan !
      Konuşamıyor dil,
      Sadece yazıyor tek taraflı...
      Oynamak istemiyorum artık, emeklilik vaktim doldu.
      Değil aylar, yıllar üzerinden zaman uzadı ve gözümde yol oldu....
      Park içinde bulunan bankın üzerinde oturup çevreden geçenlere bakarım
      Siz göremeseniz bile bir çoğunuzu gözünüzden tanırım..
      Yazdığım bir çok cümlenin içinde bir çoğunuzun ruhunu yakalarım,
      Alırım kendi dünyam ile harmanlayıp ayna karşısına koyarım.
      Ondan sonrası kişisel dünyanızın yorumlarına açıktır, saygı duyarım...
      Ah benim boynu bükük, yeleleri dökülmüş, bacağı kırık, yüreği yaralı Küheylanım !!
      Geceler kastırır duygu denen yoğunluğu ruhun damarından komaya girerim
      Bir sabah uyandığımda ise, dünyaya yeniden gelirim.
      Bitti bugün, yarına ise kördüğüm çözülmesi için beklenen.
      Bir gece daha tükendi,
      Umut sabırla bilendi,
      Veda ederken bir geceliğine,
      Dünya yeniden şekillendi...



      Ölüye ve diriye saygılarımla...

      Yorum


      • #48
        Kendi haline bıraktım düşlerimi, gülüşlerimi ve en anlamlı düşüncelerimi,
        Terapi altında bitap düşen bir hastanın iyi olacağı günü beklemesi kadar acı
        Ufak parçalar halinde ruhunun koparılması kadar yakıcı.
        Toprak ve su üzerine kurulu bir dünya kendi halinde çamura döndü
        Göller kurudu, içimi ısıtan güneşim mi söndü ?
        Bir kendim, bir bendim zorlukları tek başına yüklenen
        Cümlelerim devrik, özne ile yüklem arasında kurulamaz denklem.
        Güvensizlik içinde batmış cesetlerin verdiği kötü görüntü
        Bir bir gidiyor dakikalar acımasızca saatleri ve günleri peşine takarak,
        Hayat devam etmezki bulunan yerden yatarak
        Kalk Küheylan kalk !!
        Geceyi parçalayıp sabaha deli gibi koşarcasına yırtarak...
        Sönmez yangınların içinde erimek ve tekrar dirilmek.
        Sıfır noktasına inip, tekrar zirve için malzemelerimle ilerlemek...
        Kendi halime kızıp, gerekiz embesillerden acısını çıkartıyorum.
        Evet evet,
        Boş hayallerin, anlık sızlanmaların getirisini mutluluk sananların üzerine ezercesine yürüyorum.
        Şiddettli taarruzlarım sayesinde kimi zaman kendimden korkuyorum..
        Ben bu yolu 26 senedir yürüyorum, her tarafta bir muharebe
        Her kefen de solgun bedenlerin aniden gidişlerinin verdiği üzüntü hali.
        Gülüyorum !
        Kızıyorum !
        Ben aynı duyguları günde kaç kez aynı anda yaşıyorum.
        Çok çeşitlilik hali var psikolojinin getirisi
        Ağır basıyor kimi zaman insan yüreğine hayvan sevgisi !!
        Üzerime gelipte ruhuma yakından bakın,
        Bakın ama derinlere inmeden yüzeyden takılın.
        Boğulmak var bir daha kendi benliğinde çıkamama tehlikesi...
        Şafağı bekleyen gözlerin içinde parlayan ışık
        Manamın, sırrımın sebebiyeti güzel Yaradan!
        Ateşten gömlek giydirir bir bir sınavın belli halleri
        Geçene mükafatı, geçemeyene ise bir derin sancı.
        Durgunluk hallerinden maratona hazırlanma sevdasıdır ayakta tutan
        BENİM DÜNYAMIN içinde GEÇİLMEYİ BEKLEYEN HUDUTLARIM var
        BEREKETSİZ TOPRAKLAR üzerinde TEK DÜZE MARATON halinde olsakta
        Koşacak çok yolumuz, geçecek çok sınavımız var hayat dediğin sınava vesile...
        NE İÇİN ? KİM İÇİN ? NEDEN ? MUAMMA sorularının içinde
        NEFES YETTİĞİ KADAR DİKENDE OLSA YOLLAR devam etmekten vazgeçmeyip bir olmak işin ehliyle...
        Her zarardan alınan tecrübe ve pay ilişkisi
        Biten bir günün sağlama tablosundaki çelişkisi
        Çıkan sonuca bak gelen giden arasındaki fark nedir ?
        Sadece adım attığımız yolda ayağımıza bulaşan çamur lekesi...
        Ekinlerimin başında 24 saat bekleyemem ekerim ve gerisini yağmura bırakırım,
        Bahçeye dalan her öküz için bir mermi mi sıkmalıyım ?
        Ayak izlerim düzdür, geriye yürümedim hiç
        Takip etme izlerimi, aklını yititirsin.
        Bırakalım dünya kendi halinde dönsün zorlamayalım
        Her yokluğun sonunda bir anda kaybolmayalım
        Dünya içinde tek başıma ortadayım etrafıma bakar dururum
        Elimize umut denen çiçek geldiğinde soldurmayalım...
        Yazdıklarımda yoktur isyan, ruhumun mahlası içinde saklı
        Bir sabah daha gözlerini açtığında kendine gülümse
        Bir şans daha sunuldu, değerlendir çiz yolunu
        Biten ömürdür, boşa giderse gelmez kesinlikle geriye.....



        Ölüye ve diriye saygılarımla...

        Yorum


        • #49
          ya baktığı yeri göremeyen gözler neyler dünyanın kendi halinde dönüp gitmesine
          bir döngünün ta içini görüyorum derse inanırmısınız onun içtenliğine
          sizin görememe niz onun körlüğünün sebebi olurmuki..
          insan yaşadıkça acı verir yaşadığı yerede kendi ruhunada.
          bakmakla görmenin farkını anlayamazsa bir ruh kendi kör döngüsünde kaybolur
          adım atılmaz cehennem ağzında artık benimde bir ayak izim var belki.
          takip ettiklerimin ardından vardığım durağım benim.
          yalnızlık ve yanlışlık diz boyu
          çamur filtresiyle gezer olur ayaklar artık
          paçalarını sıvaman yetmez
          tenine bulaşır ummadığının kirli sebepleri
          ölümle kıyaslayabilirmiyiz acılarımızın kanattıklarını
          teraziye kılıf bulabilirmiyiz yalnızca kaçırmak adınakilo hesabıyla verilen duyguları
          adının ilk harfi büyük yazılmış yada küçük yazılmış ne farkı var
          çağrıştırdığı kurgu beyninin içini kemirir tüm andıklarınla beraber.
          sonra nöbet türküleri şekline bürünür
          derki ben bir incir ağacıyım düşenin belini kırarım...
          acım olmasa neye yarar mağrur gülümsemeler..
          ne değeri kalırki varlıkla yokluğun
          kendi duvarına dayicaksın kulaklarını duymak için kendi dünyanın sesini
          herkesin dünyası kendine döner.
          kendiyle konuşur..
          geri kalanlar basit bir bilimkurgu basit bir matrix işte

          ayağım yerden kesiliveriri süklüm püklüm bir mevsim aralığında
          anlarımki geçkaldım yine bişeylere
          yetişmem gereken tüm sözlere
          ışık hızının keşfi gelir aklıma
          yalın ayak basmak olmazdı ozaman kor ateşin üzerine
          acıyı duyabilirmisin kulaklarınla...
          bana mutluluğun resmini çizebilirmisin abidin cümlesi ne komik gelmişti ilk okuduğumuzda oysa.

          sediklerin vermezmi sana acıyı
          onlar var etmezmi istemeden acıyı
          acı onların varlığı değilmidir aslında...
          sebepsz ağlamak şairin becereceği bir meziyettir değilmidir
          bir kağıt bir kalem yeter ona kozkocaman bir otel odasında
          bana yetmez dünyaları kağıt yapsam avucuma...
          yazacak çok şey var anlatacak çok şey var...
          herdilde yazabilmek acının tarifini karamsarlığını cesaretmi ister maharetmi yoksa sadece tecrübesizlikmi?
          anlatmak zordur nekadar söylesende
          denedin biliyorum okuyunca ama acıyı duyamazsın kulaklarınla
          yakarışı sadece yankısıdır aslı duyamayacağın kadar derindedir..
          uyandığım zamanlarda uykumun gözlerimde kalması bundan sebeptir...
          hvada buhurlaşan nefesmidir mevsmsiz yağmurlar
          hep inanmak istemişimdir dünyanın düz olduğuna..
          halada inanacaktım ayağımın altından kayıp gitmese arasıra.

          şairin dediği gibi

          soyulurmuydu kabuğu hayatın yoksa bütün vitamini kabuğundamıydı

          dünyayı bir portakala benzetmek anca şairin işidir zaten

          yine dönüyor dünya savuırduğunu bilmeden..
          okadar ufacığızki içinde döndüğünü bile anlamıyoruz..

          zaman hafızadır geçmez
          elin harflere gider dönüp bakarsın oan hafızanda canlanır ozamandır işte..
          geçen saniyeler dakikalar yıllr sandığımız şey sadece zihinimizde birikenler
          çöp kıvamına gelene kadar kullanıcaz onları sonra hiç yaşamamışız gibi
          hiç varolmamışız gibi hiç saklamamışız gibi atıcaz kendimizle beraber dört duvar toprağın arasına...
          ölümden hayırlısı varmı
          bazıları korkuyorlar ilk demini tutarken sabahın ilk çayı yitirilmekten
          derszili çalarken öğrenciler dağılırken sınıflarına aynı anda camiden gelen selâ sesleri....
          bazıları korkuyorlar yitirilmekten kurdukları gibi
          gerçeği arayan ölümü tadacaktır sonunda....



          buda öylesine bi yazı oldu gecenin hatta sabahın bu saatinde içimden döküldüğü gii karışık saçma sapan....olsun önemli olan kalin iriktirdiğini atailmesi değilmi

          Yorum


          • #50
            Orjinal yazı sahibi: gokche
            ya baktığı yeri göremeyen gözler neyler dünyanın kendi halinde dönüp gitmesine
            bir döngünün ta içini görüyorum derse inanırmısınız onun içtenliğine
            sizin görememe niz onun körlüğünün sebebi olurmuki..
            insan yaşadıkça acı verir yaşadığı yerede kendi ruhunada.
            bakmakla görmenin farkını anlayamazsa bir ruh kendi kör döngüsünde kaybolur
            adım atılmaz cehennem ağzında artık benimde bir ayak izim var belki.
            takip ettiklerimin ardından vardığım durağım benim.
            yalnızlık ve yanlışlık diz boyu
            çamur filtresiyle gezer olur ayaklar artık
            paçalarını sıvaman yetmez
            tenine bulaşır ummadığının kirli sebepleri
            ölümle kıyaslayabilirmiyiz acılarımızın kanattıklarını
            teraziye kılıf bulabilirmiyiz yalnızca kaçırmak adınakilo hesabıyla verilen duyguları
            adının ilk harfi büyük yazılmış yada küçük yazılmış ne farkı var
            çağrıştırdığı kurgu beyninin içini kemirir tüm andıklarınla beraber.
            sonra nöbet türküleri şekline bürünür
            derki ben bir incir ağacıyım düşenin belini kırarım...
            acım olmasa neye yarar mağrur gülümsemeler..
            ne değeri kalırki varlıkla yokluğun
            kendi duvarına dayicaksın kulaklarını duymak için kendi dünyanın sesini
            herkesin dünyası kendine döner.
            kendiyle konuşur..
            geri kalanlar basit bir bilimkurgu basit bir matrix işte

            ayağım yerden kesiliveriri süklüm püklüm bir mevsim aralığında
            anlarımki geçkaldım yine bişeylere
            yetişmem gereken tüm sözlere
            ışık hızının keşfi gelir aklıma
            yalın ayak basmak olmazdı ozaman kor ateşin üzerine
            acıyı duyabilirmisin kulaklarınla...
            bana mutluluğun resmini çizebilirmisin abidin cümlesi ne komik gelmişti ilk okuduğumuzda oysa.

            sediklerin vermezmi sana acıyı
            onlar var etmezmi istemeden acıyı
            acı onların varlığı değilmidir aslında...
            sebepsz ağlamak şairin becereceği bir meziyettir değilmidir
            bir kağıt bir kalem yeter ona kozkocaman bir otel odasında
            bana yetmez dünyaları kağıt yapsam avucuma...
            yazacak çok şey var anlatacak çok şey var...
            herdilde yazabilmek acının tarifini karamsarlığını cesaretmi ister maharetmi yoksa sadece tecrübesizlikmi?
            anlatmak zordur nekadar söylesende
            denedin biliyorum okuyunca ama acıyı duyamazsın kulaklarınla
            yakarışı sadece yankısıdır aslı duyamayacağın kadar derindedir..
            uyandığım zamanlarda uykumun gözlerimde kalması bundan sebeptir...
            hvada buhurlaşan nefesmidir mevsmsiz yağmurlar
            hep inanmak istemişimdir dünyanın düz olduğuna..
            halada inanacaktım ayağımın altından kayıp gitmese arasıra.

            şairin dediği gibi

            soyulurmuydu kabuğu hayatın yoksa bütün vitamini kabuğundamıydı

            dünyayı bir portakala benzetmek anca şairin işidir zaten

            yine dönüyor dünya savuırduğunu bilmeden..
            okadar ufacığızki içinde döndüğünü bile anlamıyoruz..

            zaman hafızadır geçmez
            elin harflere gider dönüp bakarsın oan hafızanda canlanır ozamandır işte..
            geçen saniyeler dakikalar yıllr sandığımız şey sadece zihinimizde birikenler
            çöp kıvamına gelene kadar kullanıcaz onları sonra hiç yaşamamışız gibi
            hiç varolmamışız gibi hiç saklamamışız gibi atıcaz kendimizle beraber dört duvar toprağın arasına...
            ölümden hayırlısı varmı
            bazıları korkuyorlar ilk demini tutarken sabahın ilk çayı yitirilmekten
            derszili çalarken öğrenciler dağılırken sınıflarına aynı anda camiden gelen selâ sesleri....
            bazıları korkuyorlar yitirilmekten kurdukları gibi
            gerçeği arayan ölümü tadacaktır sonunda....



            buda öylesine bi yazı oldu gecenin hatta sabahın bu saatinde içimden döküldüğü gii karışık saçma sapan....olsun önemli olan kalin iriktirdiğini atailmesi değilmi
            ölümü neden bu kadar dşüyorsun sen?

            Yorum


            • #51
              çünkü tek gerçek o ölümü tadıcaz hepimiz...zamanımız belli...

              ölümü istediğimden beklediğimden değil...bu sadece farkındalık

              Yorum


              • #52

                Söylediklerinden ;
                Kalbten kalbe sözcüklerle köprü kurmasından anlaşılır insan.
                Gönlü yumuşak insanların konuşmaları da yumuşak ve ılımlıdır.
                Bir mihenk vardır gönüllerinde; sözünü önce ölçer biçer sonra muhatabına sunarlar.
                Katı kalbli insanlar ise, bu mihengi yitirmiştir.
                Gönül kayalıklarında paramparça olmuştur mihenkleri.
                Altın ile bakırı birbirinden ayıramaz artık o. Olur olmaz yerde
                kelâm eder, ya baş kırar, ya da göz çıkarır.

                Ilık meltemler gibi soluklar gerek bize. Gönüllere ulaştığında, bahar çiçekleri açtıran.
                En sert yürekleri dahi yumuşatan, yoğuran, şekillendiren...
                En öfkeli olduğumuz anlarda bile yüreğimizdeki karanlığı gündüz aydınlığına çevirir güzel bir söz.
                "Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı, / Yağ ile bal ede bir söz." diyor Yunus.

                Elbette öyledir. En karamsar ve kaos yüklü anları bile cennet iklimine çevirir, alımlı ve iç açıcı bir söz.
                Bir yazıyı okuduğunda seni düşünce okyanusların derinliklerine götürmeli ordaki sırları keşfettirip sahile bırakmalı tekrar.
                Yazmak ,sözcüklerle dans etmek her kişinin harcı değildir.

                Baba yürekten yazılarının devamı dileğiyle...

                Yorum


                • #53
                  Yazdıklarınız için teşekkürler...

                  Büsbütün bir oyun içindeyiz bir bir perdelerin açılıp kapandığı...

                  Her sahneye farklı bir replik, her duyguya farklı bir jest ve mimik.

                  Huzur bırakmadılar, evet..

                  Huzursuzluğu ektiler yüreğe, bizler huzuru vermeye çalışırken gökyüzüne uçmak için heves eden balonlara...
                  Beni tanıyanların hiç bir bağlantısı olmadığı kararlar verdim kendi çapımda, bu bana ait, benim özelim. Ateşten gömlek mi giydiğim, yoksa ferahlık getiren bir kefen mi ben bilirim !!

                  Ne zamanı suçlamak, ne sabıra yüklenmek gereksiz halde.
                  Biz insanların gırtlağına basıpta nasıl nefes almasını bekledik ki ?
                  Biz insanların suratına pişkin pişkin gülerken, derdine nasıl derman olmayı nasıl denedik ki ?

                  Sözlerimin gerçekliğini bilipte çalıntı düşüncelerle üzerime gelenlerin derdine mi yanalım ?
                  Yoksa halim yaman deyip, geyik ! yapanların rezilliklerine mi ağlayalım ?

                  Kırılsın ne varsa, yürek mi, çanak çömlek mi ?
                  Umurunda olmaz dünyanın, herkes bir dir...

                  Ne sorunlarımla boğdum insanları, ne de başıma gelen komik olayları laçka gibi yazarak bıktırmadım...

                  Deştim yüreğime saplanan anlamsız sancıları derinden, gerisi ise yolda kalan atıklar bir daha bana bulaşamayacak olan...

                  İki kuyu birbirinin içini göremez yanyana dursa da, iki düşünce her zaman bir düşünmez aynı yolda yürüyor olsa da...

                  Karıştı dün ile yarın derken bugünü bitirdim...

                  Duyguyu öldürdüm artık, mantığımda ilerlerim kendime has..
                  Duyguların depreşmesinden, her sözün duygusal anlama çekilmesinden sıkılır hale geldim...

                  Kendi pimimi kendi kelamlarımla çektim ve sahneden silindim !!

                  Derinlerimde boğulmaktayken ikinci bir derinliğe yer olmadı ruhumda, kaybolduk karanlıklarda hiç anlamadan. Bir bakmışım ey gidi Muhammed Furkan, ne hallerdesin, neyin derdinsenin.. Sende bir et ve kemiktensin...

                  Pişmanlık duyar mı insan yazdıklarından ?
                  Böyle bir istidat verildiğine dair tepki verir mi ?

                  Sıkıldım !!
                  Sıkıldım !!

                  Hayattan değil, manadan değil, yaratılışımdan değil...

                  Dünyevi hallerden sıkıldım...



                  Ölüye ve diriye saygılarımla...

                  Yorum


                  • #54
                    Dünyevi hallerden sıkıldım...

                    Bende çok sıkıldım...
                    Hayat Dediğin, Allah İçin Değilse; Ne Çıkar Kainat Önünde Eğilse!...

                    Yorum


                    • #55
                      Orjinal yazı sahibi: sevde_
                      Dünyevi hallerden sıkıldım...

                      Bende çok sıkıldım...
                      Alın benden de o kadar..sanki sürgün yeri bir dünya ,dünya ehli..
                      boğucu..bitmeyen bir kabz hali ..
                      gönül frekansının farklı olmasının faturasıdır belki bu sıkıntılar,huzursuzluk çalkantısı,uyumsuzluk sorunu...(kendi açımdan )

                      Erenler bezmine postu serenler lafza bakmamışlar mânâ demişler
                      Uykudan uyanıp da sırra erenler bu fâni âleme rüya demişler


                      rüya bitene kadar çekicem çekicem her zerresiyle burayı..

                      neyse uzatmayayım fazla ,
                      baba; saçmaladım mı bilmem de, döküldüm işte biraz..canım sıkkın,renksizim,keyifsizim

                      Yorum


                      • #56
                        Bazen sıkıyor dünyanın bu halleri ve unuttuğumuz değerlerin madde ile yer değişimi, bizi yavaş yavaş yok ediyor, bitiriyor...

                        Saçmalama yok Azamarenc, rahat ol...

                        Birbirimizi kandırmıyoruz, ne isek o halde yaşıyoruz, o zaman yok
                        problem... Yeni bir günü beklerken kanter içinde kalıyoruz geceleri, acaba ne getirecek bize ?



                        Benim bir sırrım var açıklanmayacak kadar sır..
                        Bundan çıkar hır,patlamalar vuku bulur dert kahır..
                        Sırdan geçen dilim olsa hale değer diken..
                        Bilmez bilen adam olur,ben ben iken..
                        Ya söylersem kim anlar..
                        Söylemezsem bağlar gamlardan ağlar.
                        Bu yıpranışta dağılır bütün..
                        Doymaz Sago yakar tütün..
                        İçindeyim oyunun büsbütün,
                        Hayatıma musallat oldu şöhret,ün..
                        Karıştı yarınım bitti dün,tedirgin bugün..
                        Topla çıkar nedir sonuç?
                        Her kıyasta dilime değer bıçağa ait keskin uç,
                        Kimdir suçlu kimde suç?
                        Öylesine kibirli ki biber yakmadan bırakmaz rahat,
                        Yarası ağır dilimin bulamıyorum kapatacak bant!
                        Üzerime gelin bakın,dinamit bağlı gövdeme,
                        Yaklaşını uçururum uçurtma misali pimden iplerle..
                        Fesatlar kapıma vardılar ellerinde güllerle,
                        İşlerine gelmediğinde saldırdılar aynı güllerin dikenleriyle..
                        Vurdular siyah güllelerle..

                        Aklıma gelen başıma geldi,
                        Başım yarıldı,aşım soğudu..
                        Yine iştahsızlık elinde oyuncak etti açlığımı..
                        Artık kartopu oynamak istemiyorum ellerim dondu,
                        Türlü saklambaç oyunlarından gözlerim yoruldu..
                        Nerdesiniz güven abideleri ha? Cesaret haylazları?
                        Gösterin bana 62 den tavşan yapan hokkabazları,
                        Belirleyin karşımda durabilecek tüm küfürbazları,
                        Demirden mızraklarla kırdım sazları,
                        Deştim böğründen kıyamadığım hazları,
                        Verin bana yazları!
                        İlahi merhamet sarayı..
                        Ya hannan..
                        Sensin rana..
                        Sensin mana..
                        Sensin rahman..
                        Sensin canan..
                        Ruhum işgalden kurtulmaz vatan,
                        İnfilak eder alev ateş volkan hislerim kırıklar..
                        Püskürüyor üzerime lav,kıvılcım korlar,
                        Elimdeki bir avuç dolusu su ile sönmez bu yangınlar..
                        Ben bir sırra sahibim,hayat uykusuna yatmış,
                        Ben çok dosta sahiptim güvensizlik içine batmış.
                        Şahit oldum birileri mutluluğu parayla kapmış..!!!

                        Giy ateşten gömlekleri bir bir yansın üzerin.. Ve dahi..
                        Kır topraktan çömlekleri.. Zaten tedirgin halim..
                        Bir benim,bir bendim ve bir kendim ortadayım..
                        Bitmez derdim,bu hal beni yer bitirir bildim..


                        Sagopa Kajmer / Ateşten Gömlek



                        Ölüye ve diriye saygılarımla...

                        Yorum


                        • #57
                          Orjinal yazı sahibi: baba
                          Bazen sıkıyor dünyanın bu halleri ve unuttuğumuz değerlerin madde ile yer değişimi, bizi yavaş yavaş yok ediyor, bitiriyor...

                          Hayat yolumuz hep düzlükte devam etmemektedir. Bazen önümüze yokuşlar çıkar, bazen de inişler..
                          Mühim olan düzlükte şımarmamak, yokuş ve inişlerde de ümitsizliğe düşmemek.

                          Bunların hayat yolculuğunun imtihanları olduğunun farkında olmak.

                          Nitekim Rabbimiz Ankebut Suresi'nin ilk ayetlerinde şöyle ikazda bulunmaktadır: insanlar iman ettik demekle bırakılacaklar da imtihana çekilmeyecekler mi sanıyorlar?

                          Çekileceğimiz bu imtihanları kazanmanın ilk şartı, sıkıntı ve zorluklar karşısında ümidini kaybetmemektir.

                          Çünkü ümidinizi kaybederseniz her şeyinizi kaybedersiniz. Ama ümidinizi korursanız kaybettiklerinizi yine kazanabilirsiniz.

                          Ümidin bu hayati özelliğinden dolayıdır ki, şeytanın yıkmaya yöneldiği ilk hedefi, imanlı insanın ümit kalesidir.

                          Ümit kalesini yıktıran adamın sığınacağı başka bir kalesi yoktur.
                          Ümidin basite alınamaz bu hayati özelliğini irşat alimleri şu çarpıcı olayla dikkatimize verirler:
                          Bir adam yolda ağlayarak gidiyordu. Karşıdan gelen bir maneviyat büyüğü ağlayan adama sordu:

                          Neden ağlıyorsun evlat,bir felakete mi uğradın yoksa?

                          Sorma dedi ağlayan adam, mahvoldum, dükkânım yandı, bu yetmiyormuş gibi kasadaki paralarım da yandı; bütün servetim gitti, geriye sadece borç senetlerim kaldı.
                          Maneviyat büyüğü ağlayan adamın başını şefkatle okşadı, sonra da dedi ki:
                          Bunlar ağlanacak kayıplar değildir evlat. Ben de ümidini kaybettin de onun için ağlıyorsun sandım.!
                          Şunu unutma ki, ümidini kaybeden adam her şeyini kaybeder. Ama ümidini kaybetmeyen adam yeniden teşebbüse geçer, kaybettiklerini zaman içinde yine kazanabilir. Sen ümidini kaybetme evlat ümidini!..

                          Evet, bütün mesele ümidini kaybetmemekte. Peygamberimiz de (sas) konuşmalarıyla ümitsizlik telkin eden adamı ikaz ederek şöyle uyarıda bulunmuştur:


                          "Kim, 'Artık iyi insan kalmadı, herkes bozuldu..' diyerek ümitsizlik telkin ederse bilsin ki, bozulan o insanın kendisidir,herkes değil."

                          Neden böyle?

                          Çünkü kıyamete kadar insanların içinde hem iyisi bulunacak hem de kötüsü.
                          Burada mühim olan, bizim bunların neresinde yer aldığımız, hangi tarafın içinde bulunduğumuzdur.
                          Biz iyilerin içinde bulunuyorsak kötülerin bize zararı olamaz, kötülerin içinde yer almışsak iyiler bizi kurtaramaz.
                          Unutulmaması gereken gerçek bizim nerede yer aldığımız, kimlerin desteğinde bulunduğumuzdur.

                          İşte bu gerçeği unutturmaya çalışan şeytan, hep bozulanları dikkate vererek ümitsizlik telkin etmeye yeltenir.
                          Teşebbüs gücünü yok etmeye çalışır.


                          Şeytanın bu tuzağına düşmemek için Bostanü'l Vaizin'de şu çarpıcı misal verilmektedir:

                          Bağdat'ta büyük bir şevk içinde hizmetlerini sürdüren Cüneydi Bağdadi bir gece rüyasında gördüğü bir adamdan ümit kırıcı telkinler dinler.
                          İyi bir insan görüntüsündeki adam diyor ki:

                          Ey Cüneyd! Boşuna uğraşıyorsun sen. İnsanlar artık yolunu değiştirdi, seni dinleyecek kimse kalmadı Bağdat'ta. Koskoca şehirde sadece üç kişiden başka adam kalmadı.
                          Onlar da şu anda Şiraz Mescidinde ibadetteler.
                          Bu söylediklerime inanmazsan git, Şiraz Mescidinde ibadet eden üç kişiyi gözlerinle gör!.
                          Heyecanla uyanan Cüneydi Bağdadi, abdest alıp doğruca Şiraz mescidine gider.
                          Bakar ki, gerçekten de mescitte üç kişi kendinden geçmişçesine ibadetteler.
                          İçinden bir ümitsizlik fırtınası kopar. Demek ki koskoca Bağdat'ta gerçekten de adam kalmamış bu üç kişiden başka diye ümitsizleşirken namazdakilerden biri hemen selam verip kulağına eğilerek şunları fısıldar:

                          Dikkat et , der. Şeytan sana ümitsizlik telkin etmek istiyor.
                          Bağdat Allah dostlarıyla doludur!

                          Allah dilerse görünmezlerden kapılar açar, bilinmezlerden sebepler halk eder. Yeter ki sen ümidini yitirme, teşebbüs gücünü kaybetme, hizmetine aşkla, şevkle devam et. Vazifeni yap, vazifei ilahiye karışma. Gerisi Allah'ın (cc) takdirine kalmıştır. O takdirde yanlışlık, eksiklik olmaz.

                          Yorum


                          • #58
                            Düşüncelerimden sayfalara yansıyacak son kelamlarımın birbiri içinde can cekişerek sonsuza kadar yok olması...

                            Yıpranışlarım, aldanışlarım, saygı duyduklarım ve saygıyı yitirdiklerim arasında keskin iki uç. İleri gitsen de saplanır, geri gitsende saplanır, olduğun yerde kalsan kanatır...

                            Tedirginliklerim ve kendi başıma verdiğim kararların celemesi, düşüncesi al bir o kadar b.. a bulanmış bir ortamın içinde nefes alma mücadelesi...

                            Düşüncelerime yerleşen fikirlerin getirisi, aldığım her nefesin yüreğime oturan sancısını bana soran oldu mu ?

                            Benden başka herkesin derdi vardı koskoca dünya üzerinde. Herkes dertliydi de ben sanki 24 saat boyunca sırıtıyordum Aleme...

                            Derdimi bir kendim bildim, bir ben çektim. Kimseye eğilmeden, yıkılmadan gurur yapmadan mütevazı hallerde ruhumla yüzyüze çok geldim..

                            Sanmasınlar birileri hep mutludur, birileri hep umut dağıtır...
                            En baba umutlar, en derin acılar çekilirken yazıldı. İbretlik yazılar sunuldu yeri geldi ibretlik olundu...

                            Vazgeçtim bir çok şeyden, vazgeçtim artık...

                            Yazmaktan ve yazılmaktan, dünya hallerinden ve nefse dönük şekillerden...

                            Formatlıyorum düşüncelerimi, beynimi ve kendimi...
                            Yok olup tekrar başka bir dünya da yaşamak için...

                            Birileri reelde, birileri mecazda öldü.
                            Geriye bıraktıklarını kimler gördü ?
                            Kaç defa saygıya kusur yapıldı ki bir anda dünya kör oldu ve mevsimler döndü..

                            Umulmadık zamanlarda umulmadık düşüncelerin içine saplandık kaldık haybeye, boşa gitti mi zaman ? Bilinmez... Katkısı oldu mu ?

                            Bilinmez....

                            Rabb ! Burada durma diyor, umudunu yerler bitirirler, zamanından götürürler, seni maneviyattan çıkarıp dünyaya yedirirler diyor...

                            Yeni bir çizgi çektim,
                            Yeni bir rota belirledim,
                            Yeniden dirildim tokatı vurduğunda aynadaki yansımam bana...

                            Eski yolların üzerinden tekrar geçmeyeceğime inanmak için kendime telkinler verdim...

                            Geriye kalan ne varsa geridedir artık, kaseti başa alamam...
                            Vakit kısalıyor aynı yerde duramam.....



                            Ölüye ve diriye saygılarımla....

                            Yorum


                            • #59
                              Baba bu seferki yazın benim iç dünyamdanda karanlık.

                              Rabb ! Burada durma diyor, umudunu yerler bitirirler, zamanından götürürler, seni maneviyattan çıkarıp dünyaya yedirirler diyor...
                              Her kelime çok anlamlı ama bu kısım çok çok anlamlı.
                              Hayat Dediğin, Allah İçin Değilse; Ne Çıkar Kainat Önünde Eğilse!...

                              Yorum


                              • #60
                                Aradan seneler geçmiş…
                                Daha dün gibi tüm yazılanlar ve yaşanmışlıklar…
                                Hem özlem var, hem sitem…

                                Baba hala nefes alıyor…
                                Unutanlara, unutulanlara ve unutmayanlara selam olsun…

                                ……………………………
                                Bügün Rabb' inin önünde eğilmeyen, yarın insanların önünde eğilmek zorunda kalır !!!

                                Yorum

                                İşleniyor...
                                X