Uzunca oldu, sancısı belki az belki çok. Kendince anlamı var mı bilinmez. Bir iki laklak mı yoksa anlam yüklü bir dünya mı ?
Kader mi ?
Kısmet mi ?
Yalan mı ?
Gerçek mi ?
Çöllere düşmesi hasret ile beklenen bir kaç yağmur damlası mı ?
Yoksa göllerin kurumasına sebep olacak bir güneş mi ?
Belki yeni bir başlangıç, belki elveda.
Belki tebessümle karışık yazılan kelimeler, belki de asık surat ile dökülen manalar...
Kime fayda, kime zarar... Muamma....
BEREKETSİZ TOPRAKLAR !!
Bereketsiz topraklara ekilen her tohumun getirisi bir musibet
Sana kalmıştır çevredekiler hakkındaki düşüncen
İstersen sev hepsini bağrına bas, istersen duy duyabildiğin kadar nefret.
Beyine hükmeden kalptir bazen,
Bazen ise sadece duyulan esaret.
Kelime aralarına anlam boşlukları bırakıyorum artık
Doldur doldurabildiğin kadar,
Zamanın ötesine olduğundan fazla fark attık,
Sen yerinde dur durabildiğin kadar…
Aynı film kaç defa izlenebilir sükunetle
Aynı gözyaşı kaç defa akabilir her musibette.
Toplasan parmak arası kadar kısa bir zaman ise üzerinde cirit attığımız
Farzet, iki parmak arası boyum vardı yok oldum gittim..
Aşikardır nefes diye oksijen yerine içimize zehiri aldığımız
Farzet kısa film festivali yaşananlar,
Düne perde çekerken, bugüne duvar dikerim…
Yıllar günaha sokarken her bir simayı karaya boyayarak
Hikayenin sonunda çoğunluk mutlu olamadan gider.
Kimi filmin bitmesini beklerken sabır ile
Kimisi yarısında, karanlıklarına yetecek kadar ışığını alır ve geçmişini siler…
Işıklarımı söndürecek kadar karanlığım,
Karanlıklarımı aydınlatacak kadar ışığım,
Vardır elbet kendime saklı formülüm anlamı olmaz başkası için.
Kabız düşünceler içinde yol bulmaya çalışırken salyaları akanlar
İnsan sorar elbet kendine vakit geldiğinde gereken soruları !
Ağaç olsun diye ektiğimiz tohumların köküne dökerken zehiri arsız
Bereketsiz topraklarda bırak ağacı, kalmadı ne canlı ne de cansız.
Yok oldu gitti nuru yüzüne yansıyanlar, nursuzlar içinde ışık dağıtan papazlara muhtaç kalmışlar.
Almış biri başını gitmiş, arkasından biri oh çekerek meydanda bir yerlerini kesmiş.
Aldırmamış kimse yalana ve gerçeğe, aydınlıklar içinde karanlığa saklanmışlar…
Rüzgar olsan dağıtırlar,
Ateş olsan söndürürler,
Yağmur olsan kuruturlar.
Bereketsiz topraklar, adını koyduk…
Her bir adımda kırıldı dizler
Her bir selam da kör oldu gözler,
Her bir kelamda kesildi bu diller…
Varlığımız ne kadar ki, yokluklarımızla ağlıyoruz gece gündüz
Giden gider ruhuna Fatiha derler
Yanlış yerde arama ! Elbet süt vermez öküz…
Geleceği fazla düşünmeden geçmişi salladım bir çuval içine,
Bu anım ise bana kalan farklı açılımlar
Oyundur işte yaşamanın adı,
Herkes aynı oyuncağa sahip değildir, budur bazı gerçeklerin farkı…
Simam yoktur, silinik siyah beyaz bir resim
Varsa yüz hatları iç dünyasını yansıtan buyursun gelsin…
Adımı bilirim, adıma inanırım
Bilmediklerimin arkasından koşamam, bildiklerim kadar adamlığa oynarım.
Yarışın sonunda patlayan ciğerlerin kötü görüntüsü
Keşkelerle avunmaya devam edenlerin haline bak,
Sadece yağmursuz kuru bir gök gürültüsü…
Her bir sunulan sınavın sonunda kaybettik, kimisinde geçtik
Her şeyin en iyisini isterken hak etmediğimiz kadar,
Akıllılık yapacağız diye yanlışları seçtik.
Bir düşünce içinde bir anlamlar çıkarırken
Neyi anlayamadık ?
Neyi çözemedik ?
Neye ağlarken
Neye gülemedik ?
Haydi gidelim yüreğim bizim yolumuz uzak
Kime ne kadar gücün yeter ki ufacık halinle
Her tarafında binlerce tuzak…
Huzura hasret kalan gözlerin
Mutluluğa kürek çeken ellerin
Allah diye nara atıp kılıç sallayanların aşkına
Bırak geride ne varsa kalsın, yeter kendine tek kişilik dileklerin…
Toza karışmış hissiyatlarım, zerrelerine ayrılmış rüyalarım
Bildiklerim ile bilemediklerim arasında sıkışmışlığım
Her zaman bu sima tebessüm etmez elbet
Vardır sandıkta bekleyen kelamlardan ibaret karmaşıklığım…
Merhamet beklemez ki yürek beşerden
Ne dersen de kader mi ? Kendi tercihin mi ?
Elbet yazar görünmez kalem, sen daha yere basmadan beşikten…
Fazla gelir bu dünyaya kimileri,
Bazıları ise yokluğuyla mercek altında aranır.
Yüzüme baktığımda ben miyim diye soruyorum,
O kadar alıştık ki başka yüzlerin altından hayata bakmaya.
Kendi mutluluğuna bombalı tuzaklar kuranlardan kaçıyorum.
Acımasız mı zaman ?
Acımasız mı insan ?
Zamanın suçu yok, aynı seviye de ilerliyor
İnsan dediğin ise, doğru diye yanlışlarına tapmakla ciğerini parçalıyor.
Masal değil yaşanan her şey,
Birebir gün gibi gerçek
Varlığın anlamı, yokluğun yanında belli olur bilir misin ?
Doğru gördüğünde sarıl, yalana rest çek..
Her gün sana sunulur çubuklar sihirli bir el içinde
İster uzunu, ister kısasını çek.
Saniyeler süpürürken ağır ağır seneleri
Yaşadıklarımızın hangisi sahte, hangisi gerçek…?
Ömrün sonunda görünen kıldan ince bir yol var ise
İnan ki, sadece yüreğinde zerre kötülük olmayanlar geçecek…
Uzundur yazdıklarım, yazamadıklarımın ise sadece kısa bir özeti
İki yol sundular garibe ve düşündüler acaba hangisini seçecek…
Hangisi taşlı toprak yol, hangisi güllük gülistanlık
Bunu ne sen ne ben, ne de o , sadece zaman belirleyecek…
Hüsran umanında çakılı kaldı gemi rüzgar esse gücü yetmez
Hikayeler çoktur, yalan gözlerde hiç bitmez.
Bile bile, insanlıktan çıkmış hal ile duygu sömürüsü yapanlara uzatacağına şefkat elini
Dön geri bak,
Kaç kişinin gerçek derdine derman bulamadan çekip gittiğini.
Açılsın kör olan gözler koyundan yok mu bir fark ?
Her sabah kalktığında aynaya bakan yüzler utansın
Tekerrürden ibarettir hayatın bazı kareleri
Akıllanmayıp sahte gülücük atanlar utansın…
Hastalıklı hale bile bile getirirken birileri beyinlerini
Hasta olmayıp ta hasta ayağına yatanlar yansın…
Bana dokundurmak için kelimeleriyle günlerce düşünenler var ise
Bu yazıları okurken nefsi orta yerinde yarılsın…
Hayrın içinde şer, şerrin içinde hayır ararken
Gözünün önünde yıldız gibi kayanları görmeyenler
Bugüne keyfiyetle karar verirken, yarına düşünenler
Birileri çığlık atarken gökleri yırtarak
Kulakları laklaklar ile tıkanmışlar neredeler ?
Ben geri kalan savaşıma tek de devam ederim
Alışkın bu deli yürek,
Ne benden öncesi, ne de sonrası
Ne gelenler ne gidenler katmadı insanlığıma fazladan bir duygu
Aldı götürdü de umutlarımızın parçalarını bak hala vermeye gönüllüyüz…
Üzerime aldıklarım arasında küfürler yok
Sadece güzellikler ve güzelliği isteyen yüreklerin kilometrelerce uzaklıktaki sıcaklıkları var,
Gerisi zaten bir hikaye sonu belli olan aynı kareler.
Neler geldi, neler gitti yüreklerden
Kime hoş geldi kelamlar, kimin nefsine hitap etti şaklabanlıklar.
Sonumuz hikayenin yazarında saklıdır beşerler bilemez…
Biri gelir, biri gider,
Bugün iyi olan yarın derbeder
Son söz, boş bırakılmış koltuklaradır,
İşte bizim hikayemiz burada biter……
"Muhammed FURKAN" (Bir gece yarısı)
Duyuru
Collapse
No announcement yet.
Bereketsiz Topraklar...
Collapse
X
-
Paramparça gülüşlerin içindeki düşük cümlelerim,
Gece yarısı havlayan köpeklerin içime ürperti veren anlık düşüncelerim,
Ruhumu sallandırdım düşünce girdaplarından kurulu idam sehpasında,
Sessiz ve derinden gölgemden kaçar yaptığım kısa yürüyüşlerim...
Gaspedilen duygularımı kurtarmak için kınından çekilen kılıcın önünde duran bendim,
Bazı anlar çakıldı gökyüzünden düşüncelerim yerin dibine, bazen ise kendi esaretimi tek başına yendim,
Karaladığım her sayfa içinden anlam çıkarmaya çalışırken delice,
Kimine duvar kimine yol olurken kötü düşüncelerime mermi sıkan yine kendim.
Sesimin kısıldığı anlarda yazdım durdum pes etmeden,
Elimin kırıldığı anlarda bağırdım ses tellerim benden geçmeden,
Pes mi ettim yoksa eylemden mi vazgeçtim,
Düştüğümde kalkmasını bildim kaçarken arka arkaya gelen tekmeden...
Beyin dolmuş gözler bitik,
Her hikayede biraz daha beden yitik,
Tek kelime ile düşlerimi kırdım acımadan,
Hatıralar tekerrür etse de geçmişe gömülmek ile meşgul, silik.
Sır dolu bavulum ile çıktım yolculuğa her taraf meraklı gözler,
Kimine tesir etmez kiminin ise omurgasını çatırdatır bazı sözler,
Her atılan adımın yanında dikkati gerektiren paralel bir olgu var dolgusu için de saklı,
Bir an durursan kalırsın olduğun yerde ayağın çamura batmış eşşek gibi tökezler.
Reelde mi mutluyum yoksa rüyalarımda mı ?
Mekân mı sıkıntılı yoksa sorun zamanda mı?
Depar atarak geçmek zorundayım bazen hendeklerden farkındayım,
Yıllar geride kaldı ben ise saatin yetişemediği zamandayım.
Volkan içimde Etna' da aramana gerek yok yaklaşma yanarsın,
Ararsın belki yanarsın susuzluk icinde kavrulurken geceleri içinden uyumak için koyun sayarsın,
Say say bitmez uyumak kolay değil dolu iken beynin her kıvrımı titrer,
Sen düştüğünde yere el dost olur dost dediğin el seni uçurumdan iter...
Gece yarısı uyurken birileri sıcak yatağında birileri ise düşünce nöbetlerinde,
Ölü taklidi yapıyorum üzerime koşan yamyamdan bozma çürük metabolizmalara karşı,
Yasam olgusu arıyorum biyolojik gelişimini tamamlayamamış insanların nöbet tuttuğu çukurdan köşelerinde...
Elimde tuttuğum bombanın pimi çekik gücüm kalmadı elbet bir yerde patlar,
Kaçarken uykularım düşünceleriminden,
Özgürce söyleyemediklerin derdini ikiye katlar...
Fiziğin bittiği yerde içimden çıkan ilhamlar başlar,
Bazen güler sana karşı bazen ise çatıktır kaşlar,
Gülmek için zorlarken kendini,
Içine doğru akar gözlerinden süzemediğin yaşlar...
Yazılanların sorgusu olmaz okur düşünürsün,
Kimine boş enstantene kimine bir yol,
Zamanı iyi seç, el verirken bir bakmışsın gitmiş kol...
Birgün daha biterken yavaş yavaş saat gözlerim önünde kaç defa döndü,
Kaç defa anlamı anlamsızlık içinde saklı alevlerim yandı ve söndü,
Yeni güne mutluluk veya ağıt ile kalkana vesile olan bir öncesi,
Gece.....
Gece ki psikoljik harb içinde saldırır ruhunu mengeneye sıkıştırarak,
Ummadığın zamanda ve ve ummadığın bir anda,
Bekler bitik halini arkandan yavaşça yaklaşarak...
Kendi gölgemi gördüm ıslak yollarda saldırmak için sırasını beklerken,
Yaşarken ölmüşlerin elinde gördüm karanfilleri ağır ağır ilerlerken.
Dürüstlükten bahsedenlerin yalanlarını gözlerinde,
İnsanlıktan dem vuranların insan olmayışlarını sözlerinde,
Gördüm kafamı ne kadar çevirsemde,
Koparamadım maskelerini yapışık kalmışken yüzlerinde...
Yaşanmışlıklar, yaşanacak olan ve olmayanlar arasında o kadar bekleyen düşünce var ki heybemde,
Yazarak bitiremeyeceğim farkındayım ve pes etmek mi lazım hazır ellerim ceplerimde,
Son nefese kadar devam et der ruh beden dur...
Dün ve yarın arasında sıkışırken bugün çeker silahını ummadığın anda vurur....
Muhammed Furkan (baba) 28 Kasım 2017
(Hala nefes alıyorum.)
Ölüye ve diriye saygılarımla...
-
Artık kabullendim zamanın su gibi ellerimizin arasından akıp gittiğini . Geriye kalan sadece bir kaç damla ve nem.
Yaşayanlar yaşamayanlar.
Hatırlananlar ve hatırlanmayanlar...
Kabullendim geçmişi,
Kabullendim geleceğimi,
Ve kabullendim içinde bulunduğum anın değişebilirliğini...
Omuzların üzerinden çöken dertler kederler yumağı .
Kediye oyuncak insana ise hayat tokatı.
Bulmak istediklerim için aramakla geçirdiğim gençliğim. Gelecek planları yaparken kayan giden yorgun gözlerim...
Birbirine kırdırılan kalplerin arkasında kalan sağlam parçaları birleştirmek için giden el emekleri arasında taşlaşan göz nurları .
Kabullenip bir köşede sessizce yaşlanmak mı?
Kabullenmeden son nefese kadar savaşmak mı?
Kimine hergün mutlulukla dolu dolu gülmek,
Kimine ise bitmeyen çileleri birbirine ekleyerek ağlaşmak mı?
Umut her zaman var son nefesi vermedikçe.
Her zararın bir dönüşü var elbet gençlik elden gitmedikçe
Inkãr etme her derdin devası elbet var
Kalbin senden habersiz yanlış yollara girmedikçe.
Boş sesler içinde sükuneti korumak marifet.
Korkanların içinde dogrulari söyleyebilmektir insana yakışan hareket.
Zor da olsa çöplüğe dönmüş ruh pazarı içinde en doğrusunu bulmak.
Asla pes etme her maskenin perdesini yırt sabır ile.
Elbet kavuşacaksın doğrulara her ne kadar taş koysalarda omuzlarına.
Koşacaksın pes etmeden
Patlayacak ciğerlerin ama hakkını vereceksin.
Herşeyin tam oldu ise şayet.....
Ondan sonra mükafatını bekleyeceksin .
Anlamazsa olsa da etrafında boş gezen ruhlar.
Sen kendi ruhunda özünü ara pes etme.
Cevapsız soruların olmasından korkma hiç, kaç sorun olacak uzun gibi görünen aslında iki dudak arası kadar hayat.
Kırılsa da düşlerin
Yok olsa da gülüşlerin
Bir derin nefes al derinden
Elbet tekrar ayağa kalkışı var her düşüşlerin......
Saygılarımla...
Muhammed Furkan (baba)
Leave a comment:
-
Hala nefes alıyorum.......
Sonsuz ş¨¹k¨¹rler nefes aldırana.
Bir idik bin olduk, bin idik bir olduk.
Pes ettik mi ? Etmedik.
Biri doğdu biri öld¨¹.
Biri gitti biri geldi.
Zaman değişip kavramlar arasında yol almaya çalışırken eskileri özl¨¹yor insan. Eski dostları, eski muhabbetleri, eski kavgaları, eski sevdaları...
Her yeni g¨¹n teknoloji ile kolaylıklar arkasından g¨¹zel bir d¨¹nya sunuyor gibi gör¨¹nse de içimizdeki duyguların mekanik parçalarla değiştiğini, ruhumuzun yerine cebimizin daha da cezbettigi bir d¨¹nya. İşte istenen buydu....
Ruhsuz beden, zamanı göstermeyen saat gibidir......
Leave a comment:
-
Guest repliedzamanın içinde yolculuk.
hayat herkesi attı bir kenara..
gecenin bir vakti mazide küçük bir seyri alemdeyim.
yosun tutmuş taşlar gibi
eski dostlar eski dostlar..
Leave a comment:
-
Orjinal yazı sahibi: Muhammed_Furkan View Post
Schrödingerinkedisi,
Hoşbulduk,
Tanıdığımızsındır mutlaka ama yeni nick sanırım...
Leave a comment:
-
Saygı ve sevgiler sana Viraj (Omen abim),
Eyvallah diyeyim Meva,
Unutmamak ve unutulmamak güzel bir duyguymuş Gülben,
Schrödingerinkedisi,
Hoşbulduk,
Tanıdığımızsındır mutlaka ama yeni nick sanırım...
Ara ara elimden geldiğince, yüreğimden döküldükçe yazmaya çalışırım birşeyler kendimce.
Eski günlerdeki gibi şiddetli ve sık olmaz illa, fakat kısa ve derinden yazarız kelamlarımızı. Bu vesile ile aradaki yıl değil asırlık farkda olsa kapatırız.
Tekrardan hepinize derinden sevgi ve saygılarımı sunarım.
Gerçekten insan tuhaf oluyor, aradan uzunca zaman geçti, dışarıda görüşmedik ama buradaki muhabbetimizle yeri geldi arkadaş, yeri geldi dost, yeri geldi kardeş olduk. Bazen kavgalar, bazen şakalaşmalar...
En güzeli ise;
Hala nefes alıyoruz çok şükür, demek ki yapabileceğimiz birşeyler daha var.....
Leave a comment:
-
Orjinal yazı sahibi: Muhammed_Furkan View PostAradan seneler geçmiş…
Daha dün gibi tüm yazılanlar ve yaşanmışlıklar…
Hem özlem var, hem sitem…
Baba hala nefes alıyor…
Unutanlara, unutulanlara ve unutmayanlara selam olsun…
……………………………
hg muhammed. seni ozlemistik.
Leave a comment:
-
Guest repliedömürler geçip gidiyor işte...
selam size de...
Leave a comment:
-
Aradan seneler geçmiş…
Daha dün gibi tüm yazılanlar ve yaşanmışlıklar…
Hem özlem var, hem sitem…
Baba hala nefes alıyor…
Unutanlara, unutulanlara ve unutmayanlara selam olsun…
……………………………
Leave a comment:
-
Baba bu seferki yazın benim iç dünyamdanda karanlık.
Rabb ! Burada durma diyor, umudunu yerler bitirirler, zamanından götürürler, seni maneviyattan çıkarıp dünyaya yedirirler diyor...
Leave a comment:
-
Guest repliedDüşüncelerimden sayfalara yansıyacak son kelamlarımın birbiri içinde can cekişerek sonsuza kadar yok olması...
Yıpranışlarım, aldanışlarım, saygı duyduklarım ve saygıyı yitirdiklerim arasında keskin iki uç. İleri gitsen de saplanır, geri gitsende saplanır, olduğun yerde kalsan kanatır...
Tedirginliklerim ve kendi başıma verdiğim kararların celemesi, düşüncesi al bir o kadar b.. a bulanmış bir ortamın içinde nefes alma mücadelesi...
Düşüncelerime yerleşen fikirlerin getirisi, aldığım her nefesin yüreğime oturan sancısını bana soran oldu mu ?
Benden başka herkesin derdi vardı koskoca dünya üzerinde. Herkes dertliydi de ben sanki 24 saat boyunca sırıtıyordum Aleme...
Derdimi bir kendim bildim, bir ben çektim. Kimseye eğilmeden, yıkılmadan gurur yapmadan mütevazı hallerde ruhumla yüzyüze çok geldim..
Sanmasınlar birileri hep mutludur, birileri hep umut dağıtır...
En baba umutlar, en derin acılar çekilirken yazıldı. İbretlik yazılar sunuldu yeri geldi ibretlik olundu...
Vazgeçtim bir çok şeyden, vazgeçtim artık...
Yazmaktan ve yazılmaktan, dünya hallerinden ve nefse dönük şekillerden...
Formatlıyorum düşüncelerimi, beynimi ve kendimi...
Yok olup tekrar başka bir dünya da yaşamak için...
Birileri reelde, birileri mecazda öldü.
Geriye bıraktıklarını kimler gördü ?
Kaç defa saygıya kusur yapıldı ki bir anda dünya kör oldu ve mevsimler döndü..
Umulmadık zamanlarda umulmadık düşüncelerin içine saplandık kaldık haybeye, boşa gitti mi zaman ? Bilinmez... Katkısı oldu mu ?
Bilinmez....
Rabb ! Burada durma diyor, umudunu yerler bitirirler, zamanından götürürler, seni maneviyattan çıkarıp dünyaya yedirirler diyor...
Yeni bir çizgi çektim,
Yeni bir rota belirledim,
Yeniden dirildim tokatı vurduğunda aynadaki yansımam bana...
Eski yolların üzerinden tekrar geçmeyeceğime inanmak için kendime telkinler verdim...
Geriye kalan ne varsa geridedir artık, kaseti başa alamam...
Vakit kısalıyor aynı yerde duramam.....
Ölüye ve diriye saygılarımla....
Leave a comment:
Leave a comment: