Hikayem 1999 senesinde başlıyor. Liseye yeni başladığım sene yani. 1999 Eylülü. Anadolu Lisesi kazanmıştım, hem de orta okulda matematikten hiç anlamadığım halde, defter kitap açmadan, sadece sınavdan bir gün önce akşam deli bir sekizinci sınıf matematik kitabımız vardı, içinde trigonometri cetveli bile vardı, oradan iki kare açılımına baktım sanırım o kadar, sınava girdim - çıktım. her şey çok iyi geçmişti.hatta sınava girdiğim gün elektrikler kesikti de öğretmen avazı çıktığı kadar bağırıyor idi. sınava il merkezindeki okullarda girildiğinden kocaman külüstür bir otobüsle il merkezine gitmiştik, bizi tek tek nokta atışı yaparak okullara bırakmışlardı. sınava girdiğim sene 99da abimde üniversite sınavına girmişti. neyse...sınav sonuçları açıklandı.o zamanlar gazeteler sınav sonuçlarını verirdi: ilk önce aday numaranı karşı tarafa da kazandığın okulun 4 haneli kodu yazardı.3-4 gün aldık gazeteden ama benim aday numaramın serisinin gazetesi daha ilerde çıkacaktı.bir gün mahallemde bir arkadaşımda iken (şunu belirteyim Anadolu Lisesi sınavından hiç ümidim olmadığı için kayıt yaptıracağım düz lisenin belgelerini toplamaya başlamıştım bile... yaaa ) daha doğrusu onlardan eve gelmiştim.Ablamla abim karşıladı. yüzlerinde muzip bir gülümseme vardı.kazanmıştım.babam kahveden gazeteden bakmıştı.hatta o sayfayı da almıştı. o sayfa da son yıllara kadar evde dururdu ama şimdi nerede bilemiyorum.bir ara kitaplığa bakarım olur mu? acayip bir şeydi: anadolu lisesi. şanslıydım aslında: iki kere. Anadolu lisesi sınavına bir kere de 3 sene önce 96 senesinde ilkokuldan mezun olunca girmiştim ama durum tam bir felaketti tabi. ama bu sefer olmuştu. Okula kayda babamla gitmiştim. O günler dün gibi aklımda.her şey sanki kafama kazınmış gibi. okulun ilk günü de babamla gitmiştim okula, o gün parfüm niyetine sıktığım deodorantın kokusunu ne zaman koklasam bir yerlerde direk o güne giderim. okul acayipti.bina yani. hocalar da. bir tanesi eline mikrofonu almış geç kalanlara: kapıyı kapatacağız tellerde elektrik var demişti. her şey güzel başladı aslında. 36şar kişilik 3 sınıf. hazırlık. tüm sene sadece İngilizce. ilginç bir şey de oldu: benim oturduğum yerden okulu aynı okulu kazanan 5 - 6 kişi vardı. onlar ikişer üçer kişi aynı sınıflarda idi ama ben tek başıma başka bir sınıfta idi. diğerlerini çok önceden beri tanıyordum tabi.hepsi ilkokul ortaokul arkadaşlarımdı. Bir sınıftan diğerine senenin başında geçebiliyordun ama karşı sınıftan birisiyle anlaşman gerekiyordu. takım bozmuyorlardı. 36ya 36! diğer sınıflardan tanımadığım birisi benimle sınıf değiştirmek istedi.ilk başlarda güzeldi fikir. aynı serviste gidip geldiğim evlerimizin yakın olduğu arkadaşlarla aynı sınıfta olacaktım.. ama... içimden bir ses vaz geçirdi. veya ben vaz geçtim. bir şekilde diğer sınıfa geçmedim.sonuç: muhteşem!!! bizim sınıf en iyisi idi. okulun en güzel kızı da dahil herkes süperdi. kafadengi! harikaydı. az kalsın geçeceğim ama direkten döndüğüm sınıf ise: tam bir felaket. okulun en berbat sorunlu sınıfı neredeyse. derslere başladık.İngilizcem fena değildi. Hatta epey iyiydi.ben bile şaşırıyordum. Derken bir şey oldu: o an çok net aklımda ama garip bir şekilde he şey bulanık.Aynen böyle. İlk sınavı olmuştuk. Bu arada belirteyim süper bir İngilizce hocamız vardı. o senen eredeyse İngilizceyi söktüm. ilk sınav yapıldı. ilk sına okundu. 76 almıştım sanırım. hoca döndü: aferin X, ilk sınav için çok iyi dedi. o an bişe hissettim. daha önce hissetmediğim bir şey, ilk kez başıma gelen! garipsedim, yadırgadım... yan sırada oturan kız döndü, acayip bir gülümseme ile aaaa X kıpkırmızı oldun dedi... o andan itibaren hiç bir şey eskisi gibi olmadı. kızarmak. kızarıyordum. her durumda. her yerde. herkesin önünde. sınıfta kara tahtada, koridorda, arkadaşlarla konuşurken -herhangi bir konuda ama evet doğru bildiniz özellikle kızlar hakkında konuşurken- heryerde her durumda. ilk başlarda yeni bir ortam yeni bir çevre yeni insanlar zamanla geçer dedim kendi kendime ama ı ıhh geçmedi. bu durumarkadaşların çok hoşuna gitti ama ben nefret ettim. çok hoşlarına gitti çünkü eğlenecekleri accayip bişe çıkmıştı karşılarına değişik bir melzeme. ilk kez tadına bakacakları bir şey gibi. yüzümün kızarmasını sağlayacak şeyler yaptılar ki bu çok da zor bir şey değildi. mesela hey X şu kız sana bakıyor derlerdi yüzüm pancar gibi olurdu hissederdim bunu ( hoş hayatımda hiç kırmızı pancar görmedim şimdiye kadar) . özellikle bazılarını epey eğlendirdim, takma ad taktılar,: Kentucky Fried Chicken: kızarmış tavuk!!! iğrençti.. berbat!!! ne oldu peki? daha kötü oldu. çok daha kötü oldu. o kadar kötü oldu ki... artık benden bir tane yoktu! iki tane X vardı. iki tane. evet iki tane. birisi herkesin gördüğü duyduğu konuştuğu şu ana bunları klavye ile yazan ben , diğerini kimse tanımıyordu o benim kafamda. hala. o gerçekte olmak isteyip de olamadığım ben! gerçekte söylemek isteyip de söyleyemediklerimi yapmak isteyip de yapamadıklarımı herşeyi herşeyi o benim için yapıyordu veya -onun bedeninde ben yapıyordum. bedeni derken herşeyi ile bendim sadece yüzüm kızarmıyordu! her gün okuldan gelince ya da yattıktan sonra siyelim.. yatağımda uzanırken: o günü tekrar yaşıyordum.sabah kalkmamdan servise binmeme okula varmamıza, sınıfa çıkıp çantamı bırakmam tekrar aşağıya inmeme, sıra olmamıza hocaların çıkıp konuşmasına sınıfar halinde içeriye girmemize... bir keresinde hatırlıyorum çok sevdiğim bir arkadaşım hey X bugün yüzüm bembeyaz ne oldu çamaşı suyu mu içtin demişti normalde çok iyi bir çocuktu.. bir gün sınıfta yine benim yüzümün kızarmasını sağladıklarına " yapmayın şunu kırıldığını bilmiyor musunuz demişti. niye o gün öyle bir şey dedi ki...bir keresinde de "hani okulun en güzel kızı olan kız" ya millet hahaha gülerken ya insanlık hali olamaz mı demişti. aradan on yıl geçmiş. daha fazla. 11 yıl.. ama dün gibi aklıma o anlar.. dün gibi.
psikiyatriste gitmedim mi? gittim tabi. adını sanın unuttuğum onlarca çeşit ilaç kullandım. hele 2006da üniversitede iken - bir de bir sene üniveriste maceram oldu- hatta 4 yıl sonra tekrar olacaktı bir senelik- solian diye bir şey kullandım. ama yarabbi. o ne feci şey öyle. kas redaksiyonu bilmem nesi diyordu. boynumdaki kaslar kasılmaya başladı bir gün fakülte binasından çıkışta. resmen düz tutamıyorum kafamıdevamlı ola çekiyor. korkunçtu.resmen bağımlı ilacı gibi... neyse...sonuçta... sonuç.. sonuç tam bir felaket. üniversiteyi bıraktım. ardından dört yıl sonra girdiğim okulu -2 yıllıktı- tekrar bıraktım... durum bir şey daha var.2000 yılında 9. sınıfa geçtim! ilk hafta "onu" gördüm.. "onu" işte.. bir kız... aşık mı olmuştum yoksa ondan deli gibi korkuyor muydum bilemiyorum! o zamana kadar gördüğüm en güzel şeydi...acayip bir şey..insan üstü.. belki de üst insan. bilemem. onu gördüğüm zamanlarda zangır zangır titrerdim. kıpkırmızı kesilirdim. ama size bir şey diyeyim. 3 sene boyunca. okulu bitirene kadar bu özelliğimden hiç ama hiç faydalanmadı. son iki sene aynı sınıfta değildik ama arkadaşıyla aynı sınıfta idik.bizim sınıfa girer çıkardı.o bizim sınıfa girdiği zamanlarda kafamı sıraya gömer hiiiç kalkmazdım.öölece gitmesini bekleridim. bir kere öyle yapmadım. en arkada arkadaşıyla oturuyordu ben de sıramda idim. bu sefer kafamı gömmeyeyim dedim. hayatımın en zor anlarıydı. bir kere kışın -kışın endensiz yere her daim kırmızıydım- sınıfa girdim öğlen arası bitmek üzere iken o da sınıfta beni gördüler tabi arkadaşlarıya - aaa kıpkırmızı- dendiğini dydum benim hakkımda, bir kere de benzer durumda -Y seninki geldi- demişlerdi... aradan yıllar yıllar geçtikten sonra bir kere daha gördüm.8 y ıl kadar sonra. bir kafede abimin sınavdan -kpds- çıkmasını bekliyordum.belli ki o da girmiş. bulunduğum kafeye girdi. gördü beni. ben de onu. normalde tam karşı karşıya kalacağımız şekilde oturmak için hamle yapmıştı ama vazgeçti, sırtını bana dönerek oturdu. hala arada bir rüyalarımda onu da görürüm. sonuca dönelim: tam bir felaketim. sadece lise mezunu hiç bir diploması olmayan askerliğini yapmamış 27 yaşında bir kişi... bazı şeyler benim için o kadar uzak ki.. sevmek sevilmek..aşık olmak!!! bir kızın bana aşık olması. benim bir kıza aşık olmam.karşılıklı bir aşk ama. şairin de dediği gibi: "ölümdür yaşanan tek başına aşk iki kişiliktir." bir kızın elini tutmak, bözlerine bakmak. dalıp gitmek. bir kızı yanağındna ömek, saçlarından koklamak. başını göğsüme yaslaması, başını omzuma yaslaması. benim başımı onun omzuna yaslamam. kokusu derin derin içime çekmem. kısaca aşık olmam... yalnızlık kadermiş meğer. bütün bunlar bugne kadar anca hayalini kurduğum şeyler. 27 yaşındayım. ne bir aşk ne bir gülücük. yaaaa!!! biliyorum ömrümün sonuna kadar da bu böyle gidecek. ama alıştım sayılır ya... nerden baksanız bir 10 senedir böyleyim. alışıyor insan. geleceğine hazırlanıyor. başka uğraşlar aradım kendime. resim yaparım belki. gitar çalmayı öğrenirim. ama.. arkadaş olmadn olmuyor ki... 2010da üniveristeye 2 yıllık bir bölüme tekrar gittim bir sene de orada okudum. o kadar iyi nisanlar tanıdım ki o kadar iyi zamanlar geçirdim ki... hepsi geride kaldı. şimdi tekrar eski ben oldum tekrar eski X... arkadaş yok. konuşacak kimse yok... ben böyle yapamam ki.... ne kadar da alıştım deseni bir zirveye çok ağır bir taşı çıkarmak gibi: güç bela çıkarıyorsun sonra taş yuvarlanıp tekrar eski olduğu yere iniyor. yalnızlık tekrar oturuyor insanın içine. en erken mayısta askere gidecem. 15 ay. o zamana kadar ne yapacağımı biliyorum. askerde de. ama ya askerden sonra? orası meçhul işte. tamam neyse. vaktinizi fazla almayayım. sağlıcakla kalın. Allaha emanet olun. görüşürüz. . forumun diğer kısmında da arkadaşlara yazmayıdenerim soruları falan oluyor ya, ne de olsa az buçuk tecrübeli sayılırım. youtube'daki bir facila blushing (yüz kızarması) videosunun altında yazdığı gibi: yüzü kızarmayanlar ne kadar şanslı olduğunu bilmiyormuş.
psikiyatriste gitmedim mi? gittim tabi. adını sanın unuttuğum onlarca çeşit ilaç kullandım. hele 2006da üniversitede iken - bir de bir sene üniveriste maceram oldu- hatta 4 yıl sonra tekrar olacaktı bir senelik- solian diye bir şey kullandım. ama yarabbi. o ne feci şey öyle. kas redaksiyonu bilmem nesi diyordu. boynumdaki kaslar kasılmaya başladı bir gün fakülte binasından çıkışta. resmen düz tutamıyorum kafamıdevamlı ola çekiyor. korkunçtu.resmen bağımlı ilacı gibi... neyse...sonuçta... sonuç.. sonuç tam bir felaket. üniversiteyi bıraktım. ardından dört yıl sonra girdiğim okulu -2 yıllıktı- tekrar bıraktım... durum bir şey daha var.2000 yılında 9. sınıfa geçtim! ilk hafta "onu" gördüm.. "onu" işte.. bir kız... aşık mı olmuştum yoksa ondan deli gibi korkuyor muydum bilemiyorum! o zamana kadar gördüğüm en güzel şeydi...acayip bir şey..insan üstü.. belki de üst insan. bilemem. onu gördüğüm zamanlarda zangır zangır titrerdim. kıpkırmızı kesilirdim. ama size bir şey diyeyim. 3 sene boyunca. okulu bitirene kadar bu özelliğimden hiç ama hiç faydalanmadı. son iki sene aynı sınıfta değildik ama arkadaşıyla aynı sınıfta idik.bizim sınıfa girer çıkardı.o bizim sınıfa girdiği zamanlarda kafamı sıraya gömer hiiiç kalkmazdım.öölece gitmesini bekleridim. bir kere öyle yapmadım. en arkada arkadaşıyla oturuyordu ben de sıramda idim. bu sefer kafamı gömmeyeyim dedim. hayatımın en zor anlarıydı. bir kere kışın -kışın endensiz yere her daim kırmızıydım- sınıfa girdim öğlen arası bitmek üzere iken o da sınıfta beni gördüler tabi arkadaşlarıya - aaa kıpkırmızı- dendiğini dydum benim hakkımda, bir kere de benzer durumda -Y seninki geldi- demişlerdi... aradan yıllar yıllar geçtikten sonra bir kere daha gördüm.8 y ıl kadar sonra. bir kafede abimin sınavdan -kpds- çıkmasını bekliyordum.belli ki o da girmiş. bulunduğum kafeye girdi. gördü beni. ben de onu. normalde tam karşı karşıya kalacağımız şekilde oturmak için hamle yapmıştı ama vazgeçti, sırtını bana dönerek oturdu. hala arada bir rüyalarımda onu da görürüm. sonuca dönelim: tam bir felaketim. sadece lise mezunu hiç bir diploması olmayan askerliğini yapmamış 27 yaşında bir kişi... bazı şeyler benim için o kadar uzak ki.. sevmek sevilmek..aşık olmak!!! bir kızın bana aşık olması. benim bir kıza aşık olmam.karşılıklı bir aşk ama. şairin de dediği gibi: "ölümdür yaşanan tek başına aşk iki kişiliktir." bir kızın elini tutmak, bözlerine bakmak. dalıp gitmek. bir kızı yanağındna ömek, saçlarından koklamak. başını göğsüme yaslaması, başını omzuma yaslaması. benim başımı onun omzuna yaslamam. kokusu derin derin içime çekmem. kısaca aşık olmam... yalnızlık kadermiş meğer. bütün bunlar bugne kadar anca hayalini kurduğum şeyler. 27 yaşındayım. ne bir aşk ne bir gülücük. yaaaa!!! biliyorum ömrümün sonuna kadar da bu böyle gidecek. ama alıştım sayılır ya... nerden baksanız bir 10 senedir böyleyim. alışıyor insan. geleceğine hazırlanıyor. başka uğraşlar aradım kendime. resim yaparım belki. gitar çalmayı öğrenirim. ama.. arkadaş olmadn olmuyor ki... 2010da üniveristeye 2 yıllık bir bölüme tekrar gittim bir sene de orada okudum. o kadar iyi nisanlar tanıdım ki o kadar iyi zamanlar geçirdim ki... hepsi geride kaldı. şimdi tekrar eski ben oldum tekrar eski X... arkadaş yok. konuşacak kimse yok... ben böyle yapamam ki.... ne kadar da alıştım deseni bir zirveye çok ağır bir taşı çıkarmak gibi: güç bela çıkarıyorsun sonra taş yuvarlanıp tekrar eski olduğu yere iniyor. yalnızlık tekrar oturuyor insanın içine. en erken mayısta askere gidecem. 15 ay. o zamana kadar ne yapacağımı biliyorum. askerde de. ama ya askerden sonra? orası meçhul işte. tamam neyse. vaktinizi fazla almayayım. sağlıcakla kalın. Allaha emanet olun. görüşürüz. . forumun diğer kısmında da arkadaşlara yazmayıdenerim soruları falan oluyor ya, ne de olsa az buçuk tecrübeli sayılırım. youtube'daki bir facila blushing (yüz kızarması) videosunun altında yazdığı gibi: yüzü kızarmayanlar ne kadar şanslı olduğunu bilmiyormuş.
Yorum