Farklı Bilinç Halleri

farklı bilinç halleri

Farklı Bilinç Halleri (FBH-altered states of conciousness), gündelik yaşantının ve normal olarak adlandırılabilecek algı-bilinç akardengesinin (hemostasis) ve her zaman yaşanan bilincin haricinde varılabilecek bilinç hallerini anlatmak için kullanılan genel bir terimdir. “Farklı bilinç halleri” (FBH) terimi, uyku, rüya görme hali (REM), hipnotik bilinç hali, ekstazi (vecd), meditasyonla ve Yoga ile varılan bilinç halleri, uyarıcı maddelerle varılan bilinç halleri (yüksek doz kafein, metamfetamin, marijuana vb.), anestetik ve nöronol inhibitör maddelerle varılan bilinç halleri (pentotal, fenobarbital, halotan benzodiazepinler vb), duyusal yoksunlukla varılan bilinç halleri, halüsinojenlerle varılan bilinç halleri (LSD 25, psilosibin, meskalin, PCP, MDMA vb) ve henüz keşfedilmemiş tüm bilinç hallerini kapsayan çok geniş bir terimdir. Bu konuda yapılan araştırmalar 1950-1980 arasında yoğunlaşmış ve temel bazı prensipler bu dönemlerde ortaya konmuştur (1, 2, 3, 4, 5, 6); ama daha sonra keşfedilen beyin hakkındaki nörofarmakoloji bulgularından sonra konu daha ziyade devletlerin ve istihbarat örgütlerinin gizli denetimi altında sürdürmüştür (7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14). Farklı Bilinç Halleri’nin araştırılması oldukça tehlikeli bir konudur; bu konuda yapılmış ve yapılacak olan buluşlar, insan beyni hakkındaki yeni olasılıkları gözler önüne sereceği gibi insanlara çok tehlikeli bir gelecek de sunabilir. Önemli olan bu bilginin kim tarafından ne amaçla kullanılacağı, objektif ve demokrasiye bağlı bilim insanları tarafından kontrol edilip edilemeyeceğidir.

Farklı bilinç halleri

Öncelikle normal bilinci ve uyanıklığı oluşturan koşulları ele almakta fayda var. Normal bilinç EEG’nin alfa veya beta ritminde olduğu (ya da EEG’nin 8-23 Hz arasında olduğu), tüm algıların dengelenmiş ve korteksin (beyin kabuğu) filtresinden geçirmiş olduğu bir bilinç halidir. Beyin belli bir anda temelde beş tip algıyı değerlendirir:

1) Dışarıdan gelen uyarı (ekternal stimulus, ses, renk ve 5 duyu ile ilgili olabilir).

2) Proprioseptif stimulus (örneğin vücut postürü ile ilgili veya eklemlerden, kaslardan gelen), motor stimulus ve buna verilen kas cevabı (kaslarda kuvvet veya gerginlik artışı/azalışı).

3) Somato-sensoriyal stimulus (yani vücudun kendi içinden gelen bir uyarı, örneğin bir diş ağrısı veya kaşıntı).

4) Bilinçli iç stimulus, yani beynin ayırdında olduğu ve düşüncenin içinden gelen uyarı.

5) Bilinçsiz iç stimulus, yani emosyanel (duygusal) ve psikolojik stimulus (hem korteksten gelen, hem de içgüdülerin merkezi olan limbik sistemlerden, bilinç dışından gelen tüm uyarılar bütünü).

Beyin tüm uyarıları bir filtre mekanizmasından geçirerek, toplam bir algı düzeyi çıkarır; bu algı düzeyinin altındaki uyarılar bilince intikal etmez: “eşik altı algı olarak” kalırlar. Tüm sensoriyal-motor input (sensoriyal: duygusal, motor: kas aktivitesi ile ilgili, input: alınan, işlenen, bilgi), aslında beynin kendi kendisine, olağan normal hayatı sürdürebilmek için oluşturduğu bir hemostasis (akardenge) mekanizmasından başka bir şey değildir. “Ben ve kişilik”, “normal bilinç hali” denilince, veya günlük hayatta isimleri ile bildiğimiz kişilerin davranışları deyince, bu alışılmış, beynin süzgecinden geçirdiği ve ortalama olarak ortaya koyduğu algılar/motor-sensoriyal input ve bunlara karşı kişinin gösterdiği tepkiler bütünü ele alınır. FBH’nde ise hem “ben ve kişilik”, hem uyarılara verilen yanıt, hem de bilinen normal bilinç hali değişebilir. Hatta bazı ilaçların ve yöntemlerin etkisi altında, irade denilen “normal bilince” ait fonksiyon tamamen kalkabilir, ileri düzeydeki FBH’nde ise kişi artık aynı kişi olmayabilir, bambaşka bir yapı kendini gösterebilir. Örneğin LSD-25 (lysergic acid diethyl amide) etkisinde pek çok bilinç dışı, arkaik, kolektif bilinç dışına ait motif ön plana çıkabilir, ya da hipnoz etkisi altında -aynı rüyalarda olduğu gibi- kişi bambaşka birisini oynayabilir, çoğul kişilik (multiple personality) geliştirebilir.

Beyin ve vücut, parasempatik ve sempatik sistemler denen iki sinir sisteminin etkisi altındadır. Sempatik sistem uyanıklığı ve dış dünyadan gelebilecek tehlikelere karşı insanın karşı koyma gücünü sağlar. Bir tehlike karşısında bilincin açılması, beyindeki noradrenerjik (bir katekolamin nörotransmitter) nöronların aktivasyonu ile gerçekleşir (örneğin locus coerules, noradrenalin salgılayan nöronlar açısından çok zengindir, aşırı aktivasyonu panik reaksiyona neden olur); bu sırada da sürrenal bezinden kana adrenalin isimli hormon salgılanır. Uyanıklığı sağlayan nöradrenalin olduğu kadar, özellikle beyin sapındaki raphe çekirdeklerindeki serotoninerjik nöronlar tarafından salgılanan serotonindir de. Ayrıca bu dengenin kurulmasında dopamin, GABA, enderfinler ve diğer nörotransmitterlerin de rolü vardır. Genelde “amin” yapısındaki nörotransmitterler, vücutta yüksek enerji üretime yol açan ve ergotropik olarak isimlendirilen bu sistemi aktive ederler. Bilinçteki elektriksel ve elektro-kimyasal statuslar (status: durum, hal), bilinç halleri, bellek hep bu nörotransmitterlerin farklı dengelerdeki etkileşimi ile ortaya çıkar! Kimyasal maddelerle veya dışarıdan verilen uyarılarla bu dengeleri değiştirmek mümkündür.

Parasempatik sistem ise daha ziyade vücudun dinlenme ve gevşeme sırasında etkili olan sistemidir, salgı bezleri ve sindirim sistemi parasempatik sistemin kontrolü altındadır. Trofotropik olarak isimlendirilen bu sistemin aktivasyonunda vücudun ürettiği enerji azalır. Beyinde özellikle asetil kolin isimli nörotransmitter, parasempatik nöronlardan salgılanır. Dinlenme durumlarında ve uyku sırasında parasempatik sistem daha hakimdir. Son görüşlere göre beden ve zihin birbirinden ayrılamaz. “Beden-zihin” kavramını ortaya koyan Prof. Alen Hobson’a göre uyku sırasında beyin FBH’ne girer, rüyalar bir çeşit halüsinasyondur ve her bilinç halinin karşılık geldiği bir elektro-kimyasal “beden-zihin” durumu mevcuttur (15, 16). Beden-zihin, bilincin bir anlamda tüm vücuda ve vücut fonksiyonlarına yayıldığını, bir böbrek üstü bezinin veya karaciğerin de en az beyin kadar bilincin yapısında etkili olduğunu ortaya koymaktadır; aynı kuvantum fiziğindeki birleştirilmiş alanlar teorisi gibi artık vücut fizyolojisi ile beyin birleştirilmektedir. Beden-zihin kavramı maddeden ve vücuttan ayrı, bilinci ve beyni şekilleyen “ruh” gibi bir aksiyomu da reddetmektedir. Çünkü oksijen ve glikozun olmadığı yerde nöronların oluşturduğu aksiyon potansiyelleri, nörotransmitter iletimi, dolayısıyla da bilinç olamaz . Örneğin LTP (Long term potentiation: uzun süreli güçlendirme) denen bir elektrofizyolojik olgu, belirli uyarılar sonucunda beyindeki nöronların sonraki benzer uyarılara verdiği elektrofizyolojik ve nörokimyasal mekanizmasıdır (son 20 yılda açığa çıkmıştır). Oksijen, glikozun veya yeterli sodyum ve potasyum konsantrasyonunun olmadığı yerde LTP de gerçekleşemez. Yani öğrenme ve bellek de olamaz; bu nedenle maddenin ötesindeki bir ruhun belleğinden de söz edilemez.

Farklı bilinç hali oluşturan durumlar

Yukarıda saydığımız normal bilinç halini oluşturan somato-sensoryal, sensoryal-motor vb. inputların değiştiği durumlarda FBH oluşabilir. FBH’ni aslında hepimiz bilmekteyiz; örneğin sarhoşluk, uyku, rüya görme hep FBH’dirler. Ama sistematize etmek gerekirse, FBH şu koşullarda oluşur (18):

1) Dışarıdan gelen uyarıların azaldığı durumlarda: Dış uyarıların azaldığı, sensoryal-motor inputun minumuma indiği durumlarda, tekrarlayan monoton uyarıların varlığında FBH oluşur. Uzun süreli bir yere kapatılma durumlarında, (19); denizdeki uzun süreli stimulus yoksunluğunda (20); yükseklere çıkan jet pilotlarında (21); uyku bozukluklarında, uzun süren uykusuzlukta; duyusal yoksunluk deneylerinde (5, 6) FBH oluşur. Duyusal Yoksunluk Deneyleri, dış uyaranın minumuma indirildiği en ideal deneysel FBH koşullarıdır (5, 6). Denek, isotonik (kanla aynı osmotik basınca sahip) su içeren bir tanka girer. EKG (kalpten, elektrokardiyografi), EMG (kastan, elektromyografi), EEG (beyinden elektroensefolagrafi) kayıtlarıyla dış dünyaya bağlıdır. Vücut bu tankın içinde, karanlıkta, hiç bir ses, uyarı, görüntü olmadan yüzer; süre en az 8 saat-2 gün arasında değişir. John Lily, bu deneyleri bizzat gerçekleştirmiş, duyusal yoksunlukla birlikte LSD gibi halüsinojen maddeleri de denemiştir (5, 6). Duyusal yoksunluk tek başına bir süre sonra zaten halüsinojen etkiye sahiptir.

2) Dışarıdan gelen uyarının arttığı, motor veya duygusal aktivitenin arttığı durumlarda: Telkine açılmış bilinç halinde (22); beyin yıkama durumlarında; dinî veya mistik amaçlarda gelişen vecd (ekstazi) hallerinde; şamanik trans hallerinde, dinsel seromonilerde (23, 24); ateşte yürüyenlerin girdiği trans halinde (25); şeytana tapan (satanist) kültlerin ayinlerinde ve ritüellerindeki trans hallerinde (26); aşırı uzun süren cinsel ilişki veya uzatılmış orgazm (status orgasmus) halinde (27) FBH görülür. Ayrıca iç dinamiklerden kaynaklanan amnezilerde (hafıza kaybı), travmatik nevrozda, depersonalizasyonda, panik ataklarda, histeri konversiyonunda, psikozda, şizofrenik reaksiyonlarda FBH görülür.

3) Aşırı uyarılmışlık, aşırı zihinsel aktivite: Uzun süren problem çözme durumlarında, buluş ekstazisi durumlarında; karizmatik bir konuşmacıyı inanmış ve etkilenmiş olarak dinlerken; metronomu veya stroboskobu uzun süre izlerken FBH oluşabilir. Örneğin pek çok kişi üniversite sınavı gibi beynin aktif olduğu bir sınavdan sonra, zihinlerinin değiştiğini algılamıştır; bu aşırı zihinsel aktivitelerin yaklaşık 2-5 gün durmaksızın sürmesi FBH’ne yol açabilir.

4) Dikkatin azalması, uzun süreli uyanık relaksasyon durumlarında: Bu grupta ele alınan durumlar meditasyon, Yoga gibi aktivitelerde gelişen FBH’dir. Konsantrasyon meditasyonu, Zazen, mantra meditasyonu, Yoga hep birbirinden farklı tekniklerdir ve farklı bilinç hallerine yol açar. Örneğin Japonya’daki Zen merkezlerinde (Zendo) Budist rahipler, sabah 5’ten akşam 10’a kadar durmadan zen meditasyonu yaparlar. Zen meditasyonu sadece insanın gözleri yarı açık, önündeki bir noktaya konsantre olarak, nefes alış verişlerini dinlemesi (sayması) ve başka hiçbir şey düşünmemeye çalışılmasından ibarettir. Günler, aylar hatta yıllar sürer. Sonuçta varılan bilinç halinde, dünyadaki bazı gerçeklerin daha farklı ve daha doğru, özüne vararak kavrandığı iddia edilmektedir (Satori, samadri, nirvana, kozmik bilinç terimleri ile açıklanan durum). Bu bilinç hallerinde halüsinojenlerle varılan bazı bilinç hallerinin kavrandığına dair bulgular ve iddialar vardır.

5) Somato-psikolojik faktörlerin etkisi altında: Bunlar vücudun kimyası veya psikolojisindeki değişimler, patolojiler sonucunda yaşanan FBH’dir. Hipoglisemi (kan şekerinin azalması); uzun süren oruç; hiperglisemi; dehidratasyon (vücudun su yitirmesi ); tiroid veya adrenal bezleri fonksiyon değişimleri; narkolepsi (kendiliğinden kontrolsüz olarak uykuya düşmek); temporal lob epilepsi nöbetleri (de ja vu); epilepsi (sara) veya migren öncesi görülen auralar (kısa süreli uyanıklığın yitirildiği veya yitirilmeden yaşanan ön bilinç hali) FBH oluşturabilir.

6) Normal fizyolojik koşullar altında: Uyku ve rüya görme hali (REM uykusu) normal koşullarda yaşanabilecek FBH oluşturabilir.

7) Beyin ve vücut kimyasının değişimine bağlı olarak: Uyarıcı maddeler, halüsinojen ve psikedelik (psychedelic) maddeler, uyuşturucular, anestezikler, alkol, uyku ilaçları FBH oluştururlar. Özellikle uyarıcı maddeler ve halüsinojenlerle ulaşılan FBH beynin pek çok ilginç özelliğini ortaya koymuştur.

Farklı Bilinç Halleri’nde, tüm özellikler birbirine benzer biçimde değişmese de, genelde görülen değişiklikleri ele alacağız. Bir FBH bir diğerinden çok faklı olacağı gibi, belirtilecek tüm özellikleri taşımayabilir de. Örneğin meditasyonla varılan bilinç hali, duyusal yoksunluktan veya LSD, meskalin, psilosibin gibi halüsinojenlerle varılan bilinç hallerinden çok farklı olabilir; hipnoz ile varılan FBH ise hepsinden değişiktir. Kültürel etkiler, kişinin FBH’nden beklediği, kişisel motivasyonlar ve en önemlisi kişinin geçmişi ve psikolojik yapısı aynı yöntemle varılan FBH’nin bile birbirinden farklı olmasına neden olur. FBH’nin her şeyden önce bilmsel olarak incelenmesi çok zordur, çünkü deterministik (aynı koşullarda aynı sonuçları doğuran) bir yapı teşkil etmezler. FBH kişiden kişiye, toplumdan topluma ve zamandan zamana öylesine farklılıklar gösterirler ki, FBH’ndeki subjektive (öznelik) yüzünden bunların bilimsel olarak incelenip, incelenemeyeceği bile tartışma götürmektedir. Bu amaçlarla öyle ilginç müzik ve ses kayıtları piyasaya çıkmıştır ki, bunlarda bile uyaran aynı olduğu halde kişide oluşan FBH değişiktir.

Düşüncede değişimler

Hemen tüm FBH’nde konsantrasyon, dikkat, yakın ve uzun süreli bellek, yargılama, yaratıcılık, çağrışım, sonuç çıkarma ve problem çözme yeteneği değişir. Çoğunlukla çok farklı zamanlara ait anılar bilinç yüzeyine çıkarken, arkaik ve bilinç dışı motifler günlük hayatın görülen hatırlanan motiflerinin ve öğelerinin yerini alırlar. Bazı FBH’nde çocukluk, doğum anlarına kadar gidilip, o anlara ait, o zamanki arkaik bilinçte kalan duygulanımlar tekrar yaşanabilir. (bkz, resim 1, resimde doğum anı stresi ile ilgili korkuların ve bilinç halinin dile getirildiğine dikkat ediniz) . Neden ve sonuç ilişkisi daha bulanıklaşır, hatta bazen ambivalans (zıd iki düşünceyi aynı anda savunma) gelişebilir. Bilindiği üzere bu, şizofreni ve psikotik reaksiyonun bir özelliğidir. Ama bu psikolojik etkiler FBH’in yöntemine göre değişir. Uyarıcılarla ulaşılan farklı bilinç halinde (metamfetamin gibi, 10-30 mg) bilinç çok berraktır, herhangi bir gerçekten kopukluk, ambivalans ve neden-sonuç ilişkisi bozukluğu yoktur. Problem çözme ve öğrenme yeteneği hızlanır. Yalnız, bilinç akıldan geçmekte olan düşünceleri takip edemez hele gelir, çağrışım ve yaratıcılık çok artar. Bellek şu ana bağlıdır, zaman algısı bozulmamıştır ama geçmişe ait pek çok gerekli gereksiz anıyı hatırlamaktan dolayı zihin bir süre sonra yorulur. Yüksek doz uyarıcılarda (100 mg metamfatamin) çok güçlü şüphecilik (paranoya) gelişir, kişi en ilgisiz düşünce parçaları arasında bile ilişkiler kurmaya, anlamlar aramaya başlar; kişide zaten bir psikoz alt yapısı varsa bu ortaya çıkar.

Hafif halüsinojen olan uyarıcılarda [THC (tetra-hidro-cannabinoly), MDMA (metilen-dioksi-metamfetamin), MDA (3-4 metilen-dioksi-amfetamin) gibi] neden-sonuç ilişkisi bir miktarda bozulabilir. Çağrışımlar artar. STF [Serenity, Tranquility, Peaca; DOM (2.5 dimetoksi-4 metilamfetamin)] isimli uyarıcıda ise, MDMA’de olduğu gibi barış ve huzur hissi çok fazladır. Bu maddenin etkisinde insan kendisini evrenle ve çevresi ile son derece uyum içinde hissedebilir. Garip bir ironiyle gerek MDA gerekse MDMA, kimyasal savaş için sentezlenmişlerdir; ama kişiye inanılmaz bir barış hali verirler. Maryland’deki kimyasal savaş araştırma merkezi olan Adgewood Arsenal’da bu psikoaktif maddelerin raflardaki gizli kod adı EA-1299 (MDA) ve EA-1475 (MDMA)’dır. Bu etkilerinden dolayı, istihbarat örgütleri bu maddeleri kendi askerlerine vermek yerine düşman saflarındaki askerin yiyeceğine karıştırmayı düşünmüştür. MDMA, 1980’li yıllarda depresyon tedavi amacıyla kullanılmıştır.

Halüsinojenlerde, düşüncede temel bozukluklar olsa ve neden-sonuç ilişkisi bozulmaya başlasa da, kişi rüya veya hipnozda olduğu gibi tutarsız düşüncelere sahip değildir. Hipnozda kişi telkinle son derece mantıksız, çocukça düşünebilir hale getirilebilir ve bilincin kontrolü yoktur. Ama LSD ile varılan FBH’de (100-200 mikrogram) bilincin kontrolü tamamen herşeye hakimdir; hatta “LSD yolculuğunu” bizzat bilincin kendisi yönetir. LSD’nin etkileri burada anlatılamayacak kadar çok çeşitli ve fazladır. Meskalin kaktüs kökenli ve psilosibin ise mantar kökenli halüsinojenlerdir. İbogain ise iboga bitkisinin köklerinden çıkartılır. Bu halüsinojenlerin hepsi birbirinden çok farklı bir bilinç haline yol açarlar. Bu doğa kökenli halüsinojenler hep bazı alt kültürlerin “gerçeği bulmak, ermek” için kullandıkları maddelerdir. Meskalin uzun süre Orta ve Güney Amerika kültürleri tarafından; psilosibin ve marijuna ise yüzyıllardır, tüm şaman, pagan, cadı ve satanist kültürleri tarafından kullanılmıştır. İbogain de mistik törenlerde meskalin ve psikolin gibi “düşünceyi değiştirmek, farklı boyutları algılamak, doğa ötesi güçlerle temas kurmak, gerçeği keşfetmek” için Afrika kültürleri tarafından kullanılmıştır. Dinlerin ve mitosların ortaya çıkışında da doğanın insana sunduğu halüsijenlerin (otlar, mantarlar, kaktüsler) gördürdüğü sanrıların büyük rolü olduğu düşünülmektedir

Meditasyon ve Yoga ile varılan bilinç halinde düşüncel yapıda ve irdeleme yeteneğinde herhangi bir bozukluk olmaz; neden-sonuç ilişkisi korunur. Zazen bilinçte bir açıklığa ve berraklığa bile neden olabilir. Uzun süreli Yoga ve meditasyon sırasında ise halüsinasyonlar ve vizyonlar (vision) algılanabilir.

Duyusal Yoksunlukla (sensory deprivation) girilen FBH ise çok ilginçtir. Bilinç bir süre sonra normal neden-sonuç ilişkisini kaybetmeye, zaman algısını yitirmeye, halüsinasyonlar görmeye başlar. Düşüncede bütünlük bozulur.

Uyku ve rüyada ise beynin çağrışımla ilgili işlevlerinin arttığı görülür, mantık zinciri ve neden sonuç ilişkisi rüyalarda bazen korunabildiği halde, genellikle bozulur. Bir kişi aynı anda bir çok kişi olabildiği gibi, neden-sonuç ilişkileri de algısal distorsiyonlarla birlikte ortadan kalkar; zaten rüyaların uyku sırasında görülen halüsinasyonlar olduğu, ama bu halüsinasyonların bilgi organizasyonu, gereksiz bilgileri unutma, RNA sentezi, uzun süreli hafızanın yerleşmesi, günlük psikolojik sorunların halledilmesi açısından çok önemli olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca rüya görme sırasında yapılan buluşlar da çok önemlidir. Kekula’nın benzenin altıgen (hexagon) yapısını bulması, Mendelyev’in peryodik tabloyu bulması, Jon von Newman’nın bilgisayarların temelini atan buluşlarını yapması, Norbert Weiner’in radarı bulması, Einstein’in rölativite kuramı ile ilgili bazı gerçekleri formülize etmesi, Tesla’nın bazı buluşları hep rüya sırasında gerçekleşmiştir. Ayrıca bu örnekler hatırlanabilen rüyaları ele almaktadır. Rüyada görülüp de unutulan ama günlük hayatta ortaya çıkması olası diğer buluşlara hiç değinmiyoruz. REM uykusu engellendiğinde insanlarda yine halüsinasyonlar ve düşünce hataları ortaya çıkar. Yapılan çalışmalar yüz saat civarında uykusuz kalan kişilerde akut psikoz, yoğun depresyon, regresyon (geçmişe gitme), çocuksu ve arkaik motiflerle düşünme, mantıksızlık, emosyonel (duygulanım) bozukluk, neden-sonuç ilişkilerinde ve bellekte bozukluklar, problem çözme yeteneğinde hatalar, süreli ağlama veya gülme davranışı ortaya çıktığını ortaya koyar.

Beyin yıkama ile ilgili bazı yöntemlerin de FBH yaratacağı bilinmektedir. Örneğin satanist ve şamanist ritüeller, dini-mistik törenler, vecd-catharsis-trans halleri hep insanlarda FBH yaratır; ama bunların mekanizması henüz bilinmemektedir. Bu bilinç hallerinde düşünce bütünlüğü, neden sonuç ilişkisi, tutarlılık bozulur, kişi savunma mekanizmasından, bilinç dışı motiflerin ve de en önemlisi ruhani liderin (guru, şeyh, kült lideri ) etkisi altına girer. Mistik trans halinde bilinç öylesine değişir ki, ağrı algısı ve günlük yaşanmakta olan kişilik bile kaybolabilir; örneğin trans halindeki kişi ağrı duymadan sağına soluna şiş batırabilir, ateş üzerinde (korlaşmış kömür) yürüyebilir. İnsan beyninin oto-hipnotik özellikleri, dini-mistik trans hali ile ve uzun süren inzivayla, ibadetle aktive edilebilir; veya MDA, ibogain gibi insana mistik bir deneyim yaşatacak ilaçlarla bunu sağlamak veya güçlendirmek mümkündür. Hiç kuşkusuz ki dinsel, mistik ve doğaüstü faktörlerle oluşturulan FBH en mükemmel beyin yıkama yöntemlerinden birisidir. İnsanların bu vecd-trans halinde tanrıyla, peygamberlerle, melekler, cinler veya bedensiz uzaylı yaratıklarla konuşup, binbir çeşit halüsinasyonlar ve illüzyon görmeleri ve bunların gerçek olduğuna, kendilerinin seçilmiş olduğuna, bu dünyada bir misyonları olduğuna tüm hayatları boyunca inanmaları içten bile değildir; bu sayede insanlara yaptırılması çok zor herşey (cinayet, işkence, hırsızlık vb.) yaptırılabilir. Dinsel ve mistik FBH insan beyninin piskolotik ve halüsinasyon görmeye uygun yapısını başarıyla ortaya çıkarırlar. Bu nedenle istihbarat örgütleri böyle alt kültürler, kültler ve dinsel trans törenleri yaşayan gruplarla çok ilgilenmişlerdir. Söylenen hedef parapiskoloji ve ESP (ESP: Duyular dışı idrak, Extra Sensory Perception) ile ilgili araştırmalar yapmaktadır, ama asıl hedef kitlelerin, küçük veya büyük grupların ideolojik kontrolü ve bireysel zihin kontrolüdür.

Narkotik analjezikler (uyuşturucu morfin ve eroin) ile alkol ise merkezi sinir sistemini baskılayarak bir FBH oluştururlar. Alkol ve eroin güçlü fizyolojik ve piskolojik bağımlılık yaparlar. Eroin çok güçlü bir sedesyon (sakinlik) verir, ağrıya verilen subjektif yanıtı yok eder; eroin etkisinde kişi hiçbir şeyi umursamaz (42), tüm dünyadaki dertlerden kurtulur, apatikleşir. Düşüncede bütünlük kaybolmaz, halüsinasyon pek gelişmez (yoksunluk sendromu dışında), neden-sonuç ilişkisi pek kaybolmaz. Alkolde ise neden-sonuç ilişkisi, motor koordinasyon bozulur; inhibisyonlar (psikolojik engelleme) ortadan kalkar, bilinç dışındaki tüm motifler ortaya çıkar. Alkol iyi bir konuşturma aracıdır. Alkol yoksunluğunda halüsinasyonlar gelişebilir.

Beş duyudaki değişimler, halüsinasyonlar ve algının distorsiyonu FBH’nin büyük çoğunluğu beş duyu algısını ve bilincin bunlar üzerindeki yorumunu değiştirir. Yüksek doz uyarıcılarla (metamfetamin) beş duyuda değişim olabilir, renkler ve sesler daha keskin algınabilir. Bu ilaçların halüsinasyona yol açan çok aşırı dozlarında ise renk halüsinasyonları başta olmak üzere, cisimlerde distorsiyonlar (eğilme bükülme) görülebilir. THC ve MDMA gibi uyarıcılarda halüsinasyonlar görme sıklığı daha fazladır. THC’de bilinç dışına ait çeşitli baskılanmış motifler, imajlar ortaya çıkar. MDMA ise çevreyi ve doğayı daha barışçı, uyum içindeymiş gibi algılamaya neden olur. Renkler, sesler, tadlar ve dokunuş duygusu keskinleşir. Bilincin algıları filtreleme yeteneği de değişeceği için bu maddelerin etkisinde bilincin oto-kontrolü büyük ölçüde kalkar. Güçlü halüsinojenler olan LSD, MDA, STP (DOM), psilosibin, PCP (phencylidine) meskalin, ibogain, algılanmakta olan herşeyin distorsiyona uğramasına, renklerin ve seslerin değişmesine, renklerin ses, seslerin de renk olarak algılanmasına neden olurlar, sesleri duyma eşiği çok düşebilir (bkz. resim 1 ve 2). Bu ilaçlar insanlarda çeşitli sanrıların (halüsinasyon) ortaya çıkmasına neden olur. Bu sanrılar bilincin kendi isteğiyle değiştirdiği imajlar olabildiği gibi, algılanan distorsiyona uğramış dış dünyaya da ait olabilir. Örneğin LSD etkisinde gözlerini kapayan birisi bir çizgi film görmeye başlayabilir, ama gözlerini açtığında yine kendini bu çizgi filmin devamında veya içinde bulabilir, dış dünyada algıladıkları bu filmin bir parçasıymış gibi örülebilir; veya gözlerini açınca bambaşka bir filmin içine girdiğini görebilir.

LSD etkisinde tüm yüzeylerde yoğun bir dalgalanma, insan yüzeylerinde şekilerde ise şekil, biçim, derinlik, boyut değiştirme görülür. Meskalin ise daha ziyade renklerle ilgili değişimlerde etkilidir; tüm dünyayı yeşilin tonlarında gören bir denek, bir klakson sesiyle tüm dünyayı kırmızının tonlarında görmeye başlayabilir. Kaleidoskopik görüntüler, danseden renk cümbüşleri, duyguların-düşüncelerin şekil ve renklere dönüşmesi bu psikedelik maddelerin ortak özelliğidir. MDA, Meskalin, ibogain ve psilosibin, LSD’den daha güçlü bir mistik halüsinasyon yaratır; bu ilaçlarla bir kült içinde, yeterli ön hazırlıkla insanları transa sokmak ve istenilen amaçlar doğrultusunda kullanmak mümkündür. İbogain, biliçli rüya görme hali yaratabilir. Halüsinojenler, tüm bilinci ve kişiliği bir çırpıda etkileyebilecek ve değiştirebilecek ilaçlar oldukları, çok farklı amaçlarda kullanabilecekleri için çok tehlikelidir.

 

Hipnozla insanlarda algı değişimleri, distorsiyonlar yaratmak, kontrollü halüsinasyonlar gördürmek çok kolaydır. İnsanlar olmayan kişilerle konuşabilir, olmayan cisimleri algılayabilir; bunları da uyandıktan sonra çok net hatırlayabilirler. Hipnoz ve hipnozla varılabilen FBH halen gizemini korumaktadır. Hipnozla insana istemediği bir şeyin yaptırılamayacağı ise, hipnozu kâr amaçları için kullanan psikiyatrlar ve araştırmacılar tarafından “insanları hipnozun zararsızlığına inandırmak için” atılmış kuyruklu bir yalandır. Hipnoz altında kişiye içinde bulunduğu ortam öyle bir biçimde algılatılabilir, telkin öylesine usta bir biçimde verilebilir ki, kişi belirli bir işaretle istenen zamanda kayıtsız şartsız söyleneni yapar. Candy Jones isimli mankenin, yaklaşık 10 yıl boyunca CIA tarafından çift kişilikle yaşatıldığına ait kitaplar bile yazılmıştır. Uzun süreli meditasyon, yoksunluk deneyleri ve Yoga ile algılarda distorsiyonlar ve halüsinasyonlar gelişmektedir. Meditasyonun, Batı kültürüne ve zihniyetine pazarlanmış bir biçimi olan Transandantal Meditasyonu yapanlar ise, ileri derecedeki kurslarda, “görünmez olduklarını, uçtuklarını, duvarlardan geçtiklerini” iddia ekmektedirler. Bu iddialar Transandantal Meditasyonun algı distorsiyonlarına ve halüsinasyona neden olduğunun en bariz kanıtıdır.

Uyku ve rüya halinde dışarıdan gelen algıların farklı biçimlerde distorsiyona uğrayıp, rüyalara yansıdığını hepimiz biliriz. Dinsel ve mistik FBH’nde ise, özellikle trans halinde, tüm algılarda halüsinojenlerdekine benzeyen değişim gelişebilir. Bu olguları yaşayan kişi, psikotik olmayabilir, günlük hayatında gayet normal birisidir; ama beyin inanç ve mistisizmle ortaya çıkan vecd (trans) hallerinde sanki endojen (içsel) halüsinojenler salgılamakta ve insanlara olmayan şeyler gördürmektedir. Peygamberlere gelen vahiyler, meleklerle diyaloglar da, büyük olasılıkla, benzer trans hallerinde gerçekleşmiştir. Dini ve mistik ritüellerdeki FBH’nde, bir grup insana toplu telkinle, birbirine benzer halüsinasyonları gördürmek de mümkündür.

Alkol algılarda distorsiyona, ileri düzeyde alkolizm ise halüsinasyonlara neden olabilir. Eroin, morfin kullanımı da tüm algıları değiştirebilir. Algı distorsiyonu pek görülmez, ama yoksunluk sendromunda halüsinasyonlar görülebilir.

Bellekte değişimler

Hemen hemen tüm FBH bellekte ve bilincin belleği yorumlayışında derin etkiler yapar. Uyarıcılar (amfetamin grubu) belleği güçlendirebilecekleri gibi, kronik kullanımlarında uzun süreli öğrenme yeteneğine zarar verebilirler. THC (esrar, marijuana) ise akut olarak belleğe çok önemli zararlar verir, kısa süreli hafızayı olumsuz etkiler. Yeni bulunan THC reseptörleri olan Anandamide reseptörlerinin görevinin beyne öğrendiği bilgileri unutturmak olduğu ortaya çıkmıştır. THC bu reseptörlere bağlanınca, görülen etki LTP’nin baskılanması, öğrenme ile ilgili fonksiyonların yitirilmesidir. Kronik THC kullanımında yoğun bir unutkanlık hali gelişebilir. Yalnız THC etkisi altında bilinçte bastırılan pek çok bilgi, yaşanmış olay da ortaya çıkabilir, çünkü THC beynin bilgi saklanmasından sorumlu bölgelerdeki inhibisyonu kaldırır.

Halüsinojenlerin büyük kısmının belleğe çok fazla kalıcı etkileri yoktur. Halüsinojenlerin etkisi altında baskılanmış düşünceler, unutulmuş olaylar tekrar hatırlanabilir. İbogain tüm yaşantıyı bir film şeridi gibi gözler önünden geçirebilmektedir . LSD, zihni istenilen bir ana götürebilir. Psilosibin, LSD ve meskalinin kollektif bilinç dışına ait pek çok bilgiyi ve motifi ortaya çıkardığına dair kanıtlar vardır.

Hipnoz, belleği çok güçlendirebileceği gibi, çok zayıflatabilir de. Halüsinojenlerle bile hatırlanamayan bazı olgular, hipnoz sayesinde kolaylıkla hatırlanabilmektedir. Ama hipnoz bir bilim olmadığı için ne kanunen ne de mahkeme kayıtlarında bu bilgilerin bir geçerliliği yoktur. Zaten olmaması da gerekir, çünkü hipnozla insanlarda yanlış hafıza yaratmak, ya da olmayan ikincil bir kişilik yaratmak mümkündür. Beyin yıkama yöntemlerinin ve mistik FBH’nin de hipnoza benzer etkileri vardır. Alkol hafızayı aşırı derecede baskılar. Morfin ve eroin de unutkanlığa, öğrenme güçlüğüne neden olur.

Zaman algısında farklılıklar

FBH’nde rastlanabilecek en temel özelliklerden birisi de zamanın agılanmasındaki değişikliklerdir. Uyarıcılarda (metamfetamin) zaman bir türlü geçmek bilmeyebilir, 1 saatlik bir dönem 8-10 saat gibi algılanabilir. THC’de zaman algısı değişimi çok çarpıcıdır, zamanın akışı ve bunu bilincin algılayışı çok yavaşlar. LSD ve diğer halüsinojenlerde zaman algısı tamamen ortadan kalkar. 1 saat bir saniye gibi algılanabileceği gibi, 1 saniye aylar gibi algılanabilir. LSD kullanan denekler uzay zamanı ve 3 boyutu aştıklarını söyleyebilirler, tabi ki bu yanılsamadan başka bir şey değildir. Hipnozla da zaman algısı çok dramatik bir biçimde değişebilir, verilen telkinle 1 saat ister 1 saniye isterse 1 ay gibi algılatılabilir. Duyusal yoksunlukta 5-6 saatten sonra bilincin zamanı algılayışı azalır veya yok olur. Uyku ve rüyada zaman algısı çok değişiktir, normal saatlerde 10-15 saniye gibi algılanabilecek süreç içinde saatlerce sürebilen bir film şeridi dolusu rüya görülebilir; örneğin zil sesi 10 saniyede gelişen bir olgudur, ama bu sırada kişi sonu zil sesi ile biten çok detaylı, uzun ve konulu bir rüya görebilir. Morfin ve eroin, zaman algısını yavaşlatır. Alkol ise yüksek dozlarda zaman algısını distorsiyona uğratır.

Diğer değişimler

Kontrolün kaybı, telkine ve beyin yıkamaya yatkınlığın değişimi: Hemen tüm FBH’nde başlangıçta realiteyle olan bağın yitirilmesine, oto-kontrolün kalkmasına dair bir korku vardır. Ama bir süre sonra realite ile olan bağ yitirilir, oto-kontrol da büyük ölçüde kalkar. FBH’nde objektif (nesnel) realite kendini subjektif (öznel) realiteye bırakır. Hemen hemen tüm FBH’nde (hipnoz başta olmak üzere) insanın telkine olan yönelimi ve zayıflığı artar (hypersuggestibility). FBH’nde insanlara istenen her türlü telkini vermek, beyin yıkamak, ideoloji değiştirmek, dünya görüşünü baştan şekillemek mümkündür. Bu nedenle, pek çok istihbarat örgütü FBH’nin mekanizmalarını ve yöntemlerini yıllardır araştırmaktadır ve gelinen nokta meçhuldur.

Duygusal ifadenin değişmesi: FBH’nde bilincin kontrolü ve inhibisyonlar ortadan kalktığı için emosyonel (duygulanımla ilgili) ifadenin ifade tarzında da bariz değişimler gelişir. Ani ve beklenmeyen, içten gelen, daha ilkel ve şiddetli duygulanımlar, bilinçli durumdaki uyanık şuurun kontrollü ve filtrelenmiş duygulanımlarının, akıl yürütmesinin yerini alır. Emosyanel ekstremler, orgiastik, ekstatik duygulanımlar tüm hatlarıyla yaşanabilir; dokunma, 5 duyu ile ilgili tüm algılar ve duygulanımlar, bunların zihin tarafından yorumu çok değişiktir. FBH’nin çoğu (eroin, alkol haricinde) afrodizyak etkiye sahiptir ve bazı bilinç hallerinde, cinsel hazzın, orgazmın şiddeti ve süresi normal boyutları çok aşar.

Vücut imajının değişmesi: Başta halüsinojenler olmak üzere tüm FBH’nde insanın kendi vücuduna ait algıladığı imaj çok değişir. Vücudun kavranması, hissedilmesi distorsiyona uğrayabileceği gibi, vücut dış dünyanın bir parçası imiş gibi de algılanabilir. “Evrenle bütünleşme, kozmik bilinci kavrama, evrenle tek vücut olma, bilincin genişlemesi, yeni boyutları kavraması, uzay-zamanı aşması” gibi ifadelere, LSD, MDMA, MDA, duyusal yoksunluk, mistik trans, Yoga, “alt kültürel beyin yıkama” gibi yöntemlerle girilen tüm FBH’nde rastlanabilir.

Anlam ve önem kavramının değişmesi: FBH’nde toplumun bize öğrettiği, şartlandığımız, programlandığımız tüm kavramlar, değerler ve önyargılar değerini yitirebilir, bir kenara atılabilir, yerlerine yenisi oluşabilir. FBH bir çeşit “programdan arındırma” (deprograminnig) ve “yeniden programlama” (reprogromming)dır. Özelikle halüsinojenlerin ve hipnozun etkisinde minik ayrıntılar, önemsizmiş gibi görülen detaylar ön plana çıkıp, anlam değiştirebilir. Önemli olan nesnelerin, fikirlerin, amaçların önemi yitebilir; yeni anlamlar, önemler, değerler, kavramlar ön plana çıkabilir. Bu nedenle FBH beyin yıkamak için çok idealdir. Ama bu beyin yıkama kişinin bir ideolojinin, otoritenin veya gücün kontrolü altına girmesi biçiminde olabileceği gibi toplumsal kurallara, otoriteye, sisteme başkaldırış biçiminde de gelişebilir. Özellikle kişilerin, bir otoritenin etkisinde kalmadan bağımsız yaşadıkları FBH’nde (kendi kendine halüsinojen kullanma, oto-hipnoz yapma, Yoga ve meditasyon yapma) toplumsal değerlere, toplumun koşullamalarına karşı tepkiler ve bir “programlanmadan arınma” (deprogramming) gelişebilir.

Benzer deneyimi yaşamayanlara, deneyimi anlatmakta duyulan güçlük: Hemen tüm FBH’nde ifade edilen bir başka özellik ise yaşanan subjektif deneyimin ifadesinin güç olduğu, ancak yaşayarak kavranabileceğidir. Bu nedenle FBH’ni bilimin araştırma konusu yapmak çok zordur.

Farklı gerçekliklere açılma hissi: Tüm FBH’nin bir özelliği de insanlarda çok özel ve ender bir gerçekliğe açıldığı hissini ve yanılgısını vermeleridir. FBH’nde insanlar evrensel, kimsenin normal koşullarda algılayamadığı, doğa üstü gerçeklere ulaştıklarını sanırlar. Aslında bu bilinçdışının, gerçek iç dünyasının keşfinden başka birşey değildir. Fakat hipnoz, altkültürel ritüelik veya mistik-dinsel deneyimle varılan bilinç halleri insanları tüm hayatları boyunca yeniden programlayabilir; bu aslında insan beyninde var olan bir çeşit mistik psikozun açığa çıkmasıdır ve çok tehlikelidir. LSD, ibogain, MDMA gibi halüsinojenler ise bilinç dışını deşifre ettikleri için psikoterapi ve uyuşturucu bağımlılığı tedavisi amacıyla kullanılmışlardır

Farklı Bilinç Halleri neden önemli

Farklı Bilinç Halleri (FBH), insanları günlük hayatta yaşadıkları bilinçten çok farklı bir noktaya götürür. Düşünce, bellek, irade, telkine yatkınlık, gerçeği algılama, 5 duyu, duygulanım gibi pek çok beyin fonksiyonu alışılmamış, anlaşılmamış, mekanizması açıklanmamış bir biçimde dramatik olarak değişir. FBH insan bilincindeki “ayın görünmeyen yüzüdür” ve çok geniş bir spektrumu kapsar. FBH konusunda 1950’lerde başlayan bilimsel çalışmalar, 1970’lerin ortasından sonra duraklamıştır. Bugün 25 yıl önceye oranla çok daha fazla tıbbi imkana, tekniğe ve araştırma gücüne sahibiz, ama araştırmaların bir kısmı gayri demokratik bir biçimde yasaklanmış veya gizli dosyaların tozlu sayfalarına girmiştir. İnsan beyninin sınırlarının, yeteneklerinin bilinmesi çok önemli ve çok tehlikeli bir konudur. 21. yüzyıl, bir “bilinç ve beyin” çağı olacak, en büyük keşifler insan beyni-bilinci konusunda yapılacaktır. Nörobilim halen sadece okyanustaki bir su damlasını bilmektedir. FBH’nin araştırılması, insan beynine karşı geliştirilebilecek komplolara karşı insanları aydınlatıp bilgilendireceği kadar, bu konudaki keşifler insana yeni boyutlar, yeni yetenekler kazandırabilir. Örneğin öğrenme yeteneğini, belleğini, irdeleme yeteneğini, duygulanımı, yaratıcılığını güçlendirebilir ve her şeyden önemlisi o beynin kendi kendisiyle daha barışık ve mutlu olmasını sağlayabilir. 20. yüzyıl kültürü, sanatı, edebiyatı, savaşları, bilimi, teknolojisi, felsefesi ile bir bunalım, depresyon ve psikoz çağı olmuştur; 21. yüzyıl ise bir aydınlanma, yeniden kendini buluş, bağımsızlaşma ve yeni olanaklara kavuşma çağı olmalıdır. Bu nedenle FBH’nin sistemli, bilinçli, bilimsel, tüm insanlığa açık (yayınlayarak, gizlenmeden) araştırılması bir zorunluluktur. Çünkü bilinci ve insan beyinini tanımak istiyorsak, onun tüm limitlerini, karanlık yönlerini aydınlatmamız gerekir.

Dr. Ümit Sayın (*) Wisconsin Üniversitesi

Kaynak: http://www.genetikbilimi.com/genbilim/FARKLI~1.HTM

Yayınlanma Tarihi: 31.05.2004 Saat: 12:30

Psk.Dr.Sezai Kalafat hakkında 35 makale
Psk. Dr. Sezai KALAFAT 1967 Karadeniz Ereğli doğumludur. İlk, orta ve lise eğitimini burada tamamlamıştır. 1993 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünden Psikolog unvanıyla mezun olmuştur. Doktorasını İstanbul Üniversitesinde tamamlamıştır. Üniversitede akademik personel olarak görev yaptıktan sonra Ereğli Cogito Danışmanlığı kurmuştur. Psk. Dr. Sezai KALAFAT halen Ereğli Cogito Danışmanlık’ta çalışmalarına devam etmektedir. Aldığı Eğitimler (Eğitimi Veren, Eğitimin Konusu, Eğitimci, Eğitim Tarihi sırasında verilmiştir): 1- PSİKONET, Şema Terapi: Model ve Teknikler eğitimi, Psikiyatrist Dr. H. Alp Karaosmanoğlu, Ekim 2013; 2- CBTISTANBUL, Kognitif Terapi İlkeleri & Depresyon Tedavisinde Uygulanması, Dr. Emel Stroup, Kasım 2013; 3- CBTISTANBUL, Kognitif Terapinin Anksiyete Tedavisinde Uygulanması, Dr. Emel Stroup, Aralık 2013; 4- CBTISTANBUL, Kognitif Terapi Yönelimli Klinik İlk Görüşme & Terapi Becerileri, Dr. Emel Stroup, Eylül 2014.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*