Duyuru

Collapse
No announcement yet.

The Secret kitabını okuyup beynini zehirleyenler.. okuyun...

Collapse
X
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Clear All
new posts

  • The Secret kitabını okuyup beynini zehirleyenler.. okuyun...

    Son zamanlarda sitede The Secret kitabını okuyup hayatını zindana çeviren bazı arkadaşlara rastlıyorum. Bu konuda oldukça geniş bir araştırma yapmış biri olarak sizleri Türkiye'de kişisel gelişim alanında otorite olarak kabul edilen Muhammed Bozdağ'ın The Secret kitabındaki sapıkça ideolojileri nasıl çürüttüğüne şahit olmaya davet ediyorum

    Buyrun...

    Modern safsata: Secret ya da çekim yasası

    Bir süredir çok satanlar gurubundan bir kitap üzerine sorulara muhatap oluyorum. Okuyucularımız ve dostlarımız sıklıkla, bu kitaplar hakkında ne düşündüğümü soruyorlar. Bu tür sorulara tek tek cevap vermekten yoruldum, kitabı almak zorunda kaldım ve ilgilenen herkese topluca cevap vermek istiyorum:

    Hükmümü baştan söyleyeyim: Secret ya da çekim yasası yaklaşımının izlediği macera, insanları ok gibi dinden imandan çıkarmanın, uyuşturmanın, delilik ölçeğinde bir hayalciliğe sürüklemenin ne denli kolaylaştığının göstergesi oldu. Herkes dilediği kurguyu yapabilir, üretebilir, ama yazarlık sorumluluk gerektirir. Bizlere düşen de doğruyu yanlıştan ayırabilmek ve hayatı yeni tanıyan kardeşlerimize doğru örnekler göstermek olmalıdır.

    Kişisel gelişimle ilgili şu hususları dikkate almalıyız:

    Bedava ve bedelsiz başarı yoktur. Her zafer azimli ve çoğu zaman yorucu çabalar gerektirir. Ahlaksız gelişim gerçek gelişim değildir. İnsan tanrı değildir ve yaratamaz. Düşüncenin hayalin filan yaratma kudreti yoktur. Ne olursa olsun bir kader planı içerisinde yaşıyoruz ve çalışan herkes bir başarıya ulaşabilirse de herkes dilediği her şeye bu dünyada ulaşamayacaktır. İnsanın huzuru servette, makamda değil, üstün kişilikte, temiz bir kalpte, çalışkanlıkta, Yaradanla dostlukla ahırete hazırlanmakta ve yardımlaşmakta saklıdır.
    GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

  • #2
    Üzerimde sorumluluk olduğunu anlıyorum ve malum kitaptan bazı önermeleri alıntılayarak aşağıda ele alarak cevaplıyorum:

    Önerme: “İstediğiniz her şeyi elde edebilir, her şey olabilirsiniz.” “Seçtiğiniz şey ne olursa olsun ona sahip olabilirsiniz, hedefin büyüklüğü hiç önemli değil.” S.1

    Cevap: Buna inanmak için akılsız olmak gerekir. Bu ülkede bir kişi cumhurbaşkanı olabilir. Herkes holding zengini olamaz. Zenginliğin de, makamların da bir sınırı vardır. Kimisi alacak, kimisi satacak, kimisi öğretecek kimisi öğrenecek, kimisi seçecek, kimisi seçilecek. İnsanlar bin bir türden rolün bulunduğu bulunmak zorunda olduğu bir sistem dahilinde çabalarına göre ve Ruhsal Zeka’da aktardığım bir kader planı çerçevesinde rol alır ve rollerini icra ederler. Herkesin her istediğinin dünyada olması imkânsızdır. Böyle bir sınırsızlık ancak maddi sabitliğin kaldırıldığı, maddi hayatın ruhaniyat ölçüsünde esnetileceğine, göreceli yaratılacağına inandığımız cennette olabilir. Daha ilk cümlesi bu kadar mantıksız olan bir kitabın devamından fayda umulabilir mi?
    GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

    Yorum


    • #3
      Önerme: “Hayatınıza giren her şeyi kendinize çeken siz kendinizsiniz. Bunu zihninizde tuttuğunuz imgelerin erdemiyle, düşüncelerinizle yapıyor, zihninizden geçirdiklerinizi kendinize çekiyorsunuz.” S.4

      Cevap: Hem bu kadar basit değil hem de böylesine genel ve evrensel olamaz. Yazar bayanın korkunç bir genelleme ve mantıksal kavrama kusuru var. Ne yani, birisi tecavüze uğrasa suçlusu imgeleri mi? Bir çocuk öldürülse, imgelerini mi suçlayacaksınız? Evinize hırsız girse, kör bir kurşuna takılsanız, sokağınızda bomba patlasa bunları imgelerinizle, hayallerinizle mi davet etmiş oluyorsunuz? Yaşadıklarımızın binde biri bile bu iddiayı doğrulayamaz. Peki hadi astronotluğun, milletvekilliğinin vs. hayalini kurun, dünyayı gezinmeyi imgeleyin, bakın bakalım bu iş öyle hayal kadar kolay mı?

      Elbette hayalleriniz duygularınızı, aklınızı, vicdanınızı, rüyalarınızı, sezgisel ilişkilerinizi içeriği yönünde yönlendiriyor. Ama, tüm hayatınızı buna bağlamak veya bu tür hayallerin mutlaka umulduğu biçimde çevrenizi köle gibi emrinize koşturacağını iddia etmek mantıklı ve gerçekçi olamaz ve hayatın gerçekleriyle örtüşemez. Biz bu işin sınırlarını Ruhsal Zeka’da olması gereken yerde çizdik.
      GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

      Yorum


      • #4
        Önerme: “…tüm yaşantınız çekim yasası tarafından şekillendirilirken bu her şeye muktedir yasa düşünceleriniz aracığıyla işliyor. … yaratım sisteminin bir bütün olarak dayandırılabileceği en büyük ve en mutlak yasa… s.4 Düşüncelerinizle sadece kendi hayatınızı yaratmakla kalmayacak, onlar aracılığıyla dünyanın yaratımına da güçlü biçimde katkıda bulunacaksınız. S. 21”

        Cevap: Mantıksız bir cüretkarlık. Armut düşünmek gaz çıkarmaya sebep olmaz. Cebimdeki parayı düşünmem ektiğim patateslerin büyüklüğünü etkilemez. Borsa hayallerimi dinlemez. İnsan düşüncesiyle bu evrende olup bitenler arasında trilyonda bir ilişki var mı? Tüm düşünceleri toplasanız bireysel ihtiyaçlar çevresinde dönen hayaller görürsünüz. Oysa evrende inanılmaz sistemlerle bebekler, meyveler, bitkiler yaratılıyor, mevsimler mevsimleri kovalıyor. Yaratım sistemini zavallı insanın beynine bağlıyorsunuz. Oysa evrende olup bitenlerin katrilyonda biri bire insanların aklından geçememiştir.

        Bir sperm ve bir yumurtadan yaratılan o zavallı, evreni yaratacak kadar muktedir demek. Sizi spermden dişi vücuduna kavuşturan kimin düşünceleriydi yazar hanımefendi? Ciğerlerinizdeki kılcalların dizilimini anneniz mi, babanız mı hayal etti? Şimdi bu beden sisteminizin yürütülmesi işini anne babanızdan kaç yaşında devraldınız? Bu ne gülünç kolaycılık böyle. Sen düşün ve doğa yaratılsın öyle mi? Yüz binlerce yıldır insan değişti de doğanın işleyişi neden aynen sürüyor? İnsandan önce bu düşünce işini kim yapıyordu? Uzayda kim yapıyor? Dinden imandan ok gibi çıkmak, akılsız bir ateist olmak tam olarak budur. Ateistin de aklı var ve o da güler bu safsataya.
        GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

        Yorum


        • #5
          Önerme: “Kazanılan paranın yüzde doksan altısının dünya nüfusunun yalnızca yüzde biri tarafından kazanılmasının sebebi nedir sizce? Onlar sırrı biliyorlar? S.7 Parayı kendinize çekmek için zenginlik konusuna odaklanın. İstediğiniz kadar paraya şimdiden sahip olduğunuza kendinizi inandırmak zorundasınız. S.98 Parasızlığın tek sebebi paranın düşüncelerle engellenmesidir. S.99 Kendinizi bolluk içerisinde yaşarken düşünün, bereketi kendinize çekeceğinizi göreceksiniz. İşte bu kadar kolay. S.12”

          Cevap: Bu mantık olsa olsa kendini darı sanarak tavuktan çekinen deliye benimsetilebilir. O süper zengin yüzde dörtlük kısım zenginliği öyle hayalle mayalle elde etmediler hanım efendi. Onların bir kısmı gece gündüz çalıştı, akıllı ve mantıklı hareket etti. Onların çoğunluğu da tutucu azınlık bir ırktandır, genellikle savaşlarla, masumları gasp ederek, faizle, tefecilikle ulaştılar o servetlere. Demek o ırkın sırrını bize pazarlıyorsunuz. Dünyada kaynaklar sınırlıdır, yeni zenginlik oluşturmanın tek yolu üretmek, dengeli paylaşım sağlamanın tek yolu da hukuk sistemlerinin adil düzenlenmesi ve insanlara fırsat eşitliği verilmesidir. Para kaynaklarının başına oturanlar fakirlerin hayata güçlü tutunmasına izin vermiyor, en büyük sebep bu. Yani biz paramız olduğu yalanına kendimizi inandırırsak kolayca zengin olacağız öyle mi? Hadi bakalım bu kitaptan kaç okuyucu zengin çıkacak?
          Olmaz böyle şey. Ekonominin açık ve net ilkeleri vardır. Hokus pokus yoluyla yoktan para yaratamaz insan. Keramet gibi şeylerse insanın mantıklı iradesine bağlı değildir ve sıradan insanların işi de değildir. Hayalle zenginlik üretilemez. Paranın tek yolu iktisat ve üretimdir başka bir şey değil. İnsanları böyle bir kolaycılığa terk etmek, tavuklar gibi yem beklemeye sonra da kurban edilmeye hazırlamaktır. Hiçbir zengin toplum servetini böyle iğrenç bir kolaycılıkla elde etmemiştir ve edemez.
          GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

          Yorum


          • #6
            Önerme: “Siz evrendeki en güçlü mıknatıssınız. İçinizde barındırdığınız manyetik güç yeryüzündeki her şeyden daha güçlü. Bu akıl sır ermez çekim gücünü yayan ise yine sizin düşünceleriniz. S.7 Neden her zaman sizin düşüncelerinizdir. S.30 İnsan kendi evrenini kendisi yaratır. S.36”

            Cevap: Türkiye’den de aynı şeyleri kopyalayan bir bayan yazar bu tür sözler söylemiş, laf arasında “siz tanrısınız” demişti. Ürperdim, ne mantıksız cüret, bir de insanlara akıl satıyorsunuz.

            Bakın şu cümleye: Herhangi bir insan nasıl evrendeki en güçlü mıknatıs olabilir? Ben en güçlüsüysem diğer 7 milyar insan ne? Evren dediğin yüz milyarlarca galaksi ve trilyonlarca yıldız. İnsan dediğin evrenin adeta son saniyesinde trene atlayan tırtıldan küçük bir zerreden yaratılmış aciz ve kırılgan bir canlı. Bu denli bilimden, akıldan, mantıktan, dinden ve insanlık namına her değerden uzak bir safsata nasıl gerçek diye sunulabilir? Demek insan kendi evrenini yaratıyor. Neden bir tane evren var, neden herkes bir tane dünyada yaşıyor? “Herkes ettiğini bulur” deseniz anlayacağım da birinci ve ikinci dünya savaşlarında ölen 60 milyar kadının, çocuğun, hastanın suçu ne? Aziz şehitlerimizin suçu ne? Bize hiç mi haksızlık yapılmıyor, her acımızın suçlusu nasıl biz olabiliyoruz? O zaman ne gerek var hukuka ve adalete?

            Dikkat edelim: Biz Müslüman bir toplumuz. Bir Allahın varlığına inanırız ve O’ndan başka hiçbir şeye kudret atfedemeyiz. İnandığımız Allah gökte kendi başına yaşayan sakallı bir dede değil, tüm evreni varlığa taşıyan, yaratan, yöneten ve planlayan, zaman ve mekan ötesi bir sonsuz varlıktır. Bilir, tercih eder, yapar ve konuşur. Önermedeki sözler “Allah yoktur ya da evrenin kendisidir” anlamına gelir. Bu sözleri en azından “aaa olabilir aslında” hissiyle okuyan o anda imanını yitirmiş, cennetin en uzağına düşmüş olacaktır.
            GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

            Yorum


            • #7
              Önerme: “Çekim yasası doğaya ait bir yasadır…. Çekim yasası üzerinde düşündüğünüz şey ne ise onu verir… Çekim yasası itaatkardır… s.13 Çekim yasası bir yaratım yasasıdır. S.15 Bir şeyi düşündüğünüzde yaratım yasası işliyor demektir. S.17”

              Cevap: Şimdiye kadar neler düşündüğünüzü hatırlayın lütfen. Binde biri gerçekleşti mi? Gerçekleşenler de kendiliğinden mi, yoksa girişimlerinizle mi ortaya çıktı? Bu nasıl iştir? Hayatı başka birçok insanla ve olayla paylaşıyoruz. Yani ben düşüncelerimle yaratıyorsam demek ki başkasının kaderini de belirliyorum öyle mi? Herkes herkesin kaderini belirlemeye kalksa hayatta düzen olur mu? Mümkün mu bu mantık? Vay o zaman güzellerin ve yakışıklıların haline, kimin elinden kurtulacaklar bakalım
              GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

              Yorum


              • #8
                Önerme: “Cin sadece emirlerinizi yerine getirir. Cin üzerinde düşündüğünüz konuştuğunuz ve etkilediğiniz her şeyi istediğinizi varsayar. Siz evrenin hâkimisiniz. Cin ise size hizmet etmek için hazır beklemekte. Cin emirlerinizi asla sorgulamaz, siz düşünürsünüz ve … o yapar. s.46”

                Cevap: Yazar hanımefendi cinle konuşmuş, o evrensel cinle tanışmış anlaşılan. Ama cin efendi yazar hanıma sadece hokkabazlık ve çok satan bir kitap yazma fırsatı verebilmiş henüz. Bu cin öyle akıllı ve kudretli ki her şeyi yaratıyor, ama öyle akılsız ki, niçin düşündüğünüze, isteyip istemediğinize bakmıyor, sadece ne düşündüğünüze bakıyor. Hem yaratan cin ve hem de sadece dünyanın değil evrenin bile hâkimi sizsiniz. İnsan denen zavallıya kölelik yapan cin nasıl oluyorsa insanların yarısını çirkin, çoğunu fakir, yarısını hasta, yarısını gariban yapıyor ve hepsini öldürüp çürütüyor. Nasıl oluyorsa koca evrenin hakimi bir spermden doğuyor, nasıl oluyorsa evrenin hakimi ölüyor, çürüyor, nasıl oluyorsa bir sürü evrenin hakimi var.
                GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

                Yorum


                • #9
                  Önerme: “Defalarca istemeniz gerekmiyor. Sadece bir kez isteyin.s.48 Evren isteklerinizi yerine getirmek için kendisini yeniden düzenlemeye başlayacaktır. S.51”

                  Cevap: Bak bak. Sadece bir kez demek. Dilimi zor tutuyorum. Bu ne menem bir cin ki benim binlerce isteğimi henüz gerçekleştirmedi. Hele de nefsimden gelen her isteği gerçekleştirseydi belki de şimdi bir kanalizasyon çukurunda gebermiş olacaktım. Pişmanlığıma, isteğimden dönmeme fırsat kalmayacaktı.
                  GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

                  Yorum


                  • #10
                    Önerme: “… yaşlanma.. zihnimizden kaynaklanır,… ebedi sağlık ve gençlik üzerinde odaklanın.s.139”

                    Cevap: Ya… Demek hala genceciksiniz. Demek genetik plan yok. Bu ne iştir ki evrenin en büyük manyetik gücü olan ve o sırrı keşfettiğini iddia ettiğiniz servet sahiplerinin biri bile uzun yaşayamadı, hepsi yaşlandı ve göçtü. Sizi de yakında göreceğiz yaşarsak.
                    GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

                    Yorum


                    • #11
                      Önerme: “Kanserle yoksullukla, savaşla, uyuşturucuyla savaşmak bu tür durumları arttırıyor.s.141 …neye karşı koyarsan o ısrarla olmaya devam eder. Ben bunu istemiyorum diyorsunuz, hoşlanmıyorum duygusu ortaya çıkıyor o da size doğru koşuyor. S.142”

                      Cevap: İşte bir insanı dondurmanın, bir milleti çökertmenin en sinsi yolu. Bayan birazcık psikoloji öğrenmiş, vesveseyle mücadele etmenin yolunu hayatın kanununa dönüştürmüş. O zaman gelsin savaş, gelsin yoksulluk, gelsin kanser. Hepsini seviyoruz, hiç biriyle ilgilenmiyoruz, önemsemiyoruz ve kurtulmanın yollarını aramamız gerekmiyor
                      GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

                      Yorum


                      • #12
                        Önerme: “Neyi seviyorsanız onu yapın. Seçtiğiniz şey ne olursa olsun doğru olacak. Güç tamamıyla sizindir.s.184”

                        Cevap: İşte kitabın meyvesi… “Tanrı yoksa her şey meşru” demiş ya bir düşünür. Canınız çalmak istiyor çalın, uyuşturucu istiyor uyuşun, tecavüz istiyor yapın, öldürmek istiyor hızlı davranın. Sevdiğiniz her şey doğrudur, ahlak yoktur, siz asla yanlış bir şeyi sevmezsiniz.

                        Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter gibi büyücülük yapımları bir hayal ve kurgu olarak algılandığı için yetişkinlere fazla zarar vermeyebilir. Ama bu eserdeki iddia hayatın gerçeklerine dairdir ve tehlikesi de gerçek bir inanca dönüşme ihtimalinin yüksek olmasındadır.

                        Bir okuyucu, kitapta Yaratıcıyla ilgili bir kaç sözü hariç tutarsak sorun olmadığını düşündüğünü yazdı. Oysa aksine kitabın tüm ana fikri ve felsefesi ve önerilen her şey bu kendiliğinden veya doğa tarafından otomatik yaratma iddiasına dayanır. Bu temel felsefeyi yok saysanız diğer kısımlar tümden boşa çıkar, anlamsız kalır. Kitabı okuyan bir müslüman, "Allaha da inanayım, bu teze de inanayım" diyorsa bu da Mekkeli müşriklerin Allahla birlikte başka ilahlar olduğu inancının bir kopyası olacaktır. Allah müşrik (olarak ölenleri) asla affetmeyeceğini söylüyor.

                        Anlayamıyorum: Kuran'da "Allah dilemezse siz diyemezsiniz" buyrulduğunu biliyoruz. Yani isteklerinize karşılık verecek olan bir robot veya köle değil. Allahın herşeyin yaratıcısı olduğunu söylediğini de biliyoruz. İnsanların binbir farklı biçimde ve yaşta ölüp gidebildiklerini de görüyoruz. İlahi takdir milyarlarca insanı hayallerinin tam ortasında dünyadan alıp götürüyor. İrademizin sınırlarının farkındayız. Dünya hırsı nasıl oluyor da aklımızı bu denli esir alabiliyor? Böyle hem dinlerin ve hem de bilimin ittifakla reddettiği bir mantığı, hem dindarlığın hem de ateizmin gülerek karşıladığı bir iddiayı nasıl ciddiye alabiliyoruz.

                        Dinimizi doğru öğrenememenin bedelini çok ağır ödüyoruz. Dini boşluk bizi sorumsuzca üretilen hayal mahsulü dinlerin ocağına itiyor. Dinler aşağılanıp dini eğitim yok edilince, insanlar büyücülük, astroloji, falcılık gibi modern dinlere yöneliyor. Dünyaya hükmedenlerin sıradan tüketicilere biçtiği rol bu. Ahirzamanın ne üzücü tablosu bu. Dünyamızı kaybediyorsak bari ahıretimizi kurtarsaydık.

                        Kitaplarımı okuyanlar çok benzer noktalar bulduklarını sanarak görüşlerimi merak ediyorlardı. İşte yazdım. Bu kitap sır mır değil, düpedüz bir düzmecedir, Bizim tasavvuf geleneğimizde, dinimizde anlatılan manevi boyutun kökten tersyüz edilmesi ve kötüye kullanılmasıdır. Başarının gerçek sırrını arayanlar, peygamberlerin (as) bize Yaratandan getirdiği bilgileri irdelemelidirler. Eğer bir sır varsa onu Allahın elçilerinden daha iyi bilen kimse olamaz.

                        Kişisel gelişim bize çalışkanlığı aşıladığı, başarının bedeline hazırladığı ölçüde anlamlı ve değerlidir. Ayrıca, manevi ve ahlaki gelişimi gizleyen kişisel gelişim, gelişim değildir. Hele de böyle insana tanrısallık hayali satan, uyuşukluğa, hayalciliğe, tembelliğe, ahlaksızlığa, para tapıcılığına sürükleyen şey gelişim yolculuğu değil, çukur yolculuğudur
                        GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

                        Yorum


                        • #13
                          Muhammed Bozdağ'ın kitaba dair eleştrilerini paylaşmamın bir sebebi de 2 yıl kadar önce bu kitabı ve bunun gibi onlarca kitabı okuyup beynimi zehirlememdi. beyin zehirleme ifadesi psikiyatristim tarafından dile getirilmişti ilk kez ve psikiyatristim İzmir'in en ünlü psikiyatristlerinden biriydi. Benim gibi başka insanların da aynı sıkıntıyı çekmesini istemem

                          sevgiler
                          GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

                          Yorum


                          • #14
                            güzel bir acıklama.emek harcamissiniz.
                            doğrumu bilmiyorum bilenler düzeltsin. kuranda isteyin yada dileyin verelim gibi bir ifade var diye duydum.yanlissa düzeltmis olurum bu bilgiyi

                            Yorum


                            • #15
                              Duamız nasıl kabul olur?
                              "Her dua kabul olur mu? ALLAH her istediğimizi verir mi? Duanın kabul olup olmadığını nasıl biliriz?" "O kadar dua ettiğimiz halde duamız kabul olmuyor" deyip yakındığımız çok olmuştur. İnsan niye yakınır? İstediği şeyin aynısı eline geçmediği için yakınır. Oysa yakınmaya, üzülmeye ve moral bozmaya hiç gerek yoktur. Bir kere "istemekle" çok önemli bir adım atılmış oluyor.



                              O adım da "acziyet"tir. Yani insanın âcizliğinin farkına varması, dile getirmesi ve itiraf etmesidir. Acizliğin itiraf edilmesiyle, "Ben kendi imkanlarımla bunu başaramadım, beceremedim, elde edemedim, çaresiz kaldım" demiş oluyor. Acizlik, insanın her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen bir Kudrete yaklaşmasına ve yanaşmasına yol açıyor. Burada insana ayrıca bir güven duygusu geliyor, istek ve arzularına kavuşma ümidi canlanıyor. "Her isteğini karşılayan, her derdini derman yetiştiren, her arzusunu yerine getiren" bir güce yönelmekle bir rahata, bir huzura ve bir sükûnete kavuşuyor. Duanın en can alıcı yanı budur zaten. Çünkü "istemek" insanî bir olaydır, insanî bir ihtiyaç ve insanî bir özelliktir.

                              İsteme" duygusu olmasa, her şey karmakarışık olur, her şey alt üst olur. Bu açıdan Yaratıcı'nın insana verdiği en büyük nimetlerden birisi de "isteme" duygusudur, yani dua etme hissidir. "Vermek istemeseydi, istemek vermezdi" vecizesinde anlatıldığı gibi, Yüce Kudret, "vermesini", "istememize" bağlamış. "İsteyin vereyim" şeklinde de tercüme edileceği gibi, "Bana dua edin, size cevap vereyim" meâlindeki İlahi emir, insanı istemeye, duaya teşvik ediyor.

                              İnsanın istemesi daha çocukluğunda başlıyor. Çocuk bütün arzu ve ihtiyaçlarına isteyerek ve ağlayarak ulaşır. Yani âcizliğini ve çaresizliğini dile getirerek istekte bulunur. Bu yolla öyle şeyler elde eder ki, kendi sınırlı gücüyle onların binde birine bile ulaşamaz. Bu açıdan "acz dili", dolayısıyla "isteme/istek yolu" çok önemli bir kapıdır. İlâhi dergaha hep bu kapıdan girilir, bu kapıdan hacetler/ihtiyaçlar karşılanır, isteklere cevap verilir.

                              Zaten her duaya cevap vardır, Yüce ALLAH her duaya cevap veriyor, hiçbir duayı cevapsız ve karşılıksız bırakmıyor. Yalnız "cevap" vermekle, duanın aynen "kabul" edilmesi çok farklı bir meseledir. Doktor-hasta çocuk ilişkisinde olduğu gibi. Çocuk doktorun masasında gördüğü ilacı ister.

                              Doktor muayene eder, hastalığını teşhis eder, gerekirse istediği ilacın aynısını verir, yahut daha etkili olanını verir, veya hiç vermez, sadece perhiz ve benzeri bir tavsiyede bulunur. İnsan da ALLAH'tan ihtiyacı olan bir şeyi ister. Yüce ALLAH ise kulunun geleceğini ve ihtiyacını ondan çok daha iyi bildiği için, ya istediğinin aynısını verir, yahut daha iyisini verir, bazen de hiç vermez, duasını âhiret için kabul eder, orada daha çok ve sonsuz bir şekilde verir. Bunun için dua dilekçesini iyi ve doğru yazmalı, fakat gereğini O'na bırakmalı. "İlla şunu isterim" dememeli. Derse hem haddini aşmış olur hem görevi dışına çıkmış olur. Kulun görevi istemektir, takdir ve gereğini yerine getirmek ALLAH'a aittir.

                              [Mehmet PAKSU]
                              GüzelBakanGüzlGörürGüzlGörenGüzl Düşünür

                              Yorum

                              İşleniyor...
                              X